Sürpriz olmayan saldırı, Yalova ve IŞİD gerçekleri!..
Bir kez daha yeni yıla girerken tüm ülkeyi IŞİD saldırısı tedirginliği ve korkusuna teslim ettiler. Bu tedirginliğin de korkunun da kaynağında yıllarca Suriye’de destek verilen cihatçı çetelerin ülkemizde istedikleri gibi cirit atması var. Yalova’da yaşananlara bakınca ve ülkemizde daha önce yaşanan saldırıları hatırlayınca dahi aynı karanlık ağın önünün nasıl açıldığını görüyoruz...
IŞİD’i başımıza kim bela etti:
Sürpriz olmayan saldırı, Yalova
ve IŞİD gerçekleri!
Suriye’de cihatçı çetelerin emperyalistlerin güdümünde operasyona kalkışmasının tarihi 2011’e kadar uzanıyor.
O tarihten bu yana Suriye, dünyanın birçok bölgesinden cihatçı çetelerin üssü haline geldi, getirildi.
AKP iktidarı da sürecin başından bu yana Esad’a karşı bu cihatçı güçleri destekleyince, Suriye ile çok uzun bir sınır hattına sahip olan ülkemiz, haliyle cihatçı çetelerin ana geçiş rotalarından biri oldu.
Bu sayede hem bir üs hem de bir örgütlenme alanı olarak Türkiye, IŞİD’in de aralarında olduğu tüm cihatçı güçlerin temel hedeflerinden biri haline geldi.
Bugün Yalova’da yaşadığımız saatler süren çatışmanın da ülkemizde defalarca göz göre göre gerçekleşen diğer IŞİD saldırılarının da kaynağında bu var.
Gelin hem Yalova’nın hem de ülkemizin IŞİD’in nasıl ana rotalarından biri haline getirildiğini hatırlayalım.
IŞİD’in örgütlenme alanı olarak Yalova
Ülkenin en büyük şehrinin yanı başında, yaklaşık 300 bin nüfusa sahip bir kent Yalova.
Bu küçük ve çoğunlukla tatille anılan şirin kent, nasıl oldu da bir IŞİD hücresinin yatağı oldu?
Bu gündeme yakından bakan biri için aslında ortada şaşırılacak hiçbir şey yok.
“IŞİD Türkiye'de ağırlıklı olarak Adapazarı Havzası'nda (Gebze, Yalova, Karamürsel, Adapazarı Merkez, İzmit Merkez ağırlıklı), Konya Havzası (Kırıkkale, Kırşehir ve civarı),Bingöl, Adıyaman, Diyarbakır bölgesi, Adana ve civarı, İstanbul (Sultanbeyli ve otogar civarı), Ankara (Hacı Bayram civarı) ve Bursa ağırlıklı bölgelerde katılımlarını ve bu yöndeki faaliyetlerini gerçekleştirdiği görülmektedir.”
Bu sözler bundan tam 11 yıl öncesine ait.
TBMM’de bu sözleri dile getiren dönemin milletvekili Atilla Kart, Yalova’nın IŞİD’in Türkiye’de en çok “eleman” kazandığı yerlerden biri olduğunu vurguluyordu.
Bu sözler ise 10 yıl öncesine ait:
“Zannetmeyin ki DAİŞ'e katılanlar sadece dış ülkelerden. Çok yakınımızdan, Yalova'dan, bir başka yerden sayılarının bin civarında olduğunu zannettiğimiz bu gençler de aldatılarak götürülüyor. Sonra öldüklerini haber alıyoruz.”
Bu kez bir iktidar mensubundan, dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’tan geliyordu bu sözler.
2014’e gidelim, sahte pasaportla Türkiye’ye giren El Kaide’nin Libya’daki lideri Azzouz, CIA, MİT ve Emniyet’in ortak operasyonuyla yine Yalova’da yakalanıyordu.
Tekrar tekrar Yalova'da kesişen bu yollar bir tesadüf mü?
Üzerinden bunca yıl geçmiş demeyin…
Geçtiğimiz yıl yapılan bir IŞİD operasyonunun sonuçlarına bakalım sadece, başta dile getirilen IŞİD haritasının aynen işlemeye devam ettiğini görüyoruz:
“İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, IŞİD'e yönelik "Kahramanlar-46" adlı operasyonda 28 şüphelinin yakalandığını bildirdi. Sakarya'da 3, Ankara'da 3, Denizli'de 2, Gaziantep'te 2, Adana'da 4, Düzce'de 1, Yalova'da 1, Bursa'da 5, İstanbul'da ise 7 şüphelinin, IŞİD içerisinde faaliyet yürüttüğünün tespit edilmesinin ardından yakalandığı ve aramalarda çok miktarda döviz ve Türk lirasına el konulduğu bilgisini paylaşıldı.”
2021 yılında bu kez Süleyman Soylu bir açıklama yapıyor, “DEAŞ’a, Yalova’da önemli bir operasyon yapıldı DEAŞ’ın Türkiye suikastçısı, yakalandı ve tutuklandı! Operasyon sona erdi Emniyet Terör, İstihbarat birimlerimizi, Yalova Emniyet Teşkilatımızı ve Yalova Cumhuriyet Başsavcılığımızı tebrik ediyoruz" diyordu.
Yıllardır, üstelik de İstanbul’un yanı başında düzenli bir IŞİD çekirdeğinin üs kurduğu ortada, ne kadar tebrik edilse, o kadar az kalır gerçekten.
IŞİD burada nasıl güç kazandı?
Başta siyasi olarak önlerinin açılması, 2011'den bu yana bunu görüyoruz.
Bunu başa yazarak devam edelim.
Ülkemizin her yerinde şu an cirit atan cemaatler ve tarikatlar eliyle; bu tarikatların sahip olduğu vakıflar ve dernekler aracılığıyla giderek güç kazanıyorlar.
Yine yıllar öncesine dönelim, Kart’ın Meclis’teki açıklamasına:
“IŞİD’e katılımların yönteminin vakıf, dernek, medreseler ve küçük küçük örgütlenmeler üzerinden yapıldığı görülmektedir. Üçüncü yöntem ise, seyyar ve gezen ekipler yoluyla, farklı bölgelerden toplayıp, belli merkezlere yönlendirme yoluyla gerçekleştirilmektedir. Sözü edilen vakıf, dernek ve merkezlerin isimleri kamuoyu tarafından biliniyor. Bu isimler aleniyet kazanmıştır. Emniyet'in bu isimlere ulaşmamış olmasını tasavvur edemiyoruz. Ya doğrudan himaye ya da acz ve sorumsuzluk olarak ifade edilebilecek bir tablo söz konusudur. Hükümet, bu sürece açıklama getirmek zorundadır.”
Sadece bugün değil, yıllardır ortada olan bir gerçekten söz ediyoruz.
Tüm bu tabloyu, sadece İstanbul’un yanı başındaki küçük bir kentte yaşananları dahi yan yana getirdiğimizde ortada “sürpriz” bir tablo olmadığını söylemek zorundayız.
Baştan aşağı iktidarın sorumlusu olduğu bir süreçle karşı karşıyayız.
Bu saldırıların hesabı verildi mi?
IŞİD, Türkiye’de yurttaşlarımızın hafızasına kazınan birçok katliama, terör saldırısına imza attı.
Bunların büyük bir bölümünün göz göre göre geldiği, düzenin tüm kademelerinin seyirciliği eşliğinde gerçekleştiği ayrıntılarıyla ortaya çıktı.
Bunlardan sadece ikisini kısaca hatırlayalım.
Önce Reyhanlı.

11 Mayıs 2013 tarihinde gerçekleşen bu katliamda 53 yurttaşımız yaşamını yitirdi.
Erdoğan ABD’ye gitmeden bir gün önce gerçekleşen saldırının ardından AKP iktidarı saldırının Suriye tarafından gerçekleştirildiğini öne sürdü, sonra “Acilciler” eki yapıldı.
Katliamdan sonra, "53 sünni yurttaşımız şehit edildi" diyen Erdoğan, ABD’ye gittiğinde Suriye’de uçuşa yasak bölge talep ediyordu.
Peki, gerçekten kimdi saldırının arkasındakiler?
Katliamdan günler önce, bir MİT elemanı Emniyet Müdürlüğünü arayarak ihbarda bulunuyordu.
Ne vardı peki bu ihbarda?
Saldırının nasıl gerçekleştirileceği, yöntemi, sınırdan geçiş ayrıntıları…
Saat dışında tüm bilgiler verilmiş, saldırının arkasındaki isimler de açık açık paylaşılmıştı.
Sonrasında bir bilgi notu hazırlanıyor, devletin tüm kademeleri eli kulağında olan bu saldırıyı tüm ayrıntılarıyla biliyordu.
Her şey bilinmesine rağmen geldi saldırı, 53 yurttaşımızı kaybettik.
Katliam sırasında IŞİD “resmi” olarak henüz yeni kurulmuş, ancak bu katliamın arkasında bu çetenin de, bölgede konuşlanan diğer cihatçı örgütlerin de olduğu biliniyordu.
Suriye deyip, Acilciler deyip işin içinden sıyrılmak istediler.
Dönelim 10 Ekim’e, Ankara’ya.
Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, 104 yurttaşımızın katledildiği saldırı sonrası şunu söylüyordu:
"Türkiye’de intihar eylemi yapabilecek kişilerin belli bir listesi dahi var. Takip ediyorsunuz ama bu eylemi gerçekleştirme noktasına kadar şey yaptığınızda başka bir protestoyla karşılaşıyorsunuz… Biliyorsunuz bu, bir eylem hazırlığı içinde ama bunu gerçek bir eyleme dönüştürmedikçe veya elinizde o eylemin olabileceğine dair bir veri olmadıkça tutuklayamazsınız."
Evet, gerçekten her şey biliniyordu, tıpkı Reyhanlı’da olduğu gibi.
MİT, 10 Ekim’den hemen önce saldırı olacağına dair bilgi ve istihbarat notları hazırlamış, Emniyet’e gelen istihbaratlar olduğu ortaya çıkmıştı.
Saldırıyı gerçekleştiren canlı bomba Yunus Emre Alagöz’ün ailesiyle “helalleştiğine” kadar bilgi sahibiydi yetkililer.
Sadece bunlar da değil, Suruç, Reina, Sultanahmet, Beyoğlu, Santa Maria Kilisesi saldırısı hepsi kayıtlara IŞİD saldırıları olarak geçti.
Tüm bunlar bize ne anlatıyor?
İstanbul’un yanı başındaki liman, tarım ve tatil kenti Yalova’nın IŞİD’in, cihatçıların merkezlerinden biri haline nasıl getirildiği de, ülkemizde yıllarca gerçekleşen IŞİD katliamlarının nasıl göz göre geldiği de ortada.
İktidarın Suriye hırsı, emperyalistlerin bölgeye yaptıkları müdahaleler, ülkemizi cihatçı çetelerin yatağı haline getirdi.
Bugün yaşadığımız şey tam da bunun sonucu.
Ve bir kez daha Türkiye yeni yıla büyük bir saldırı mı olacak korkusuyla giriyor.
Her gün haberlere yansıyan operayonlar da, ihbar alındı diye sosyal medyadan dolaşıma sokulan belgeler de sadece bunu sağlıyor.
Saldırılarsa tüm bunların sonucunda, göz göre göre, büyük ihmallerin ardından geliyor.

