İleri demokrasi faşizmi

SALTANAT HUKUKU





Suay Karaman -


saltanat+hukukuTüm Öğretim Elemanları Derneği
(TÜMÖD) Genel Sekreteri

12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halk oylaması sonucunda Anayasa Mahkemesi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapıları siyasi iktidarın isteği doğrultusunda yeniden şekillendirildi. 11 Aralık 2010 tarihinde ise Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde HSYK’nın kuruluşu, teşkilatı, görev ve yetkileri ile çalışma usul ve esaslarının düzenlenmesi amacıyla Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasası kabul edilmiştir. 11 Ocak 2011 tarihinde Adalet Bakanlığı’nca hazırlanan Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa Tasarısı, Bakanlar Kurulu tarafından TBMM’ye gönderilmiştir.

24 Ocak 2011 tarihinde Adalet Bakanlığı’nca hazırlanan ve 2797 sayılı Yargıtay Yasası, 2575 sayılı Danıştay Yasası, 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Yasası, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Yasası, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası ile 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin kuruluş, görev ve yetkileri hakkındaki yasalarda değişiklik yapılmasını içeren, “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”, Bakanlar Kurulu tarafından TBMM’ye gönderilmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa Tasarısı, TBMM Anayasa Komisyonu’nda, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ise, TBMM Adalet Komisyonu’nda görüşülmektedir. Komisyonlarda görüşmeler tamamlandıktan ve kabul edildikten sonra, her iki tasarı da yasalaşmak üzere TBMM’nin gündemine gelecektir.

Siyasi iktidar, çok aceleci davranarak, adeta yangından mal kaçırır gibi, hazırladıkları tasarıların ivedilikle yasalaşması için çalışmalar yapmaktadır. Bu yüzden komisyonlarda siyasi iktidar tarafından, tasarı üzerinde milletvekillerinin konuşmaları beş dakika ile sınırlanmış ve verecekleri önergelere kısıtlama getirilmiştir. Amaç tasarıların üzerinde fazla görüşülme yapılmadan, kendi istedikleri biçimle yasalaşmasını sağlamaktır.

Komisyonlarda milletvekillerine getirilen bu kısıtlamalar sonucunda, ana muhalefet partisine ait komisyon üyesi milletvekilleri 26 Ocak 2011 tarihinde siyasi iktidara karşı çok ağır bir bildiri yazarak, komisyon üyeliğinden istifa etmişlerdir. Bildiride siyasi iktidarın faşizmi etkin hale getirmek için, tüm kurumları kontrol altına aldığı belirtilerek, “baskıya ve faşizme karşı direnme hakkının” meşru şartları oluştuğu için, tüm yurttaşların anayasal ve meşru zemin içinde toplumsal haklarını kullanmalarının zorunluluğu dile getirilmiştir.

Bu bildirinin ardından ana muhalefet partisinin tüm milletvekilleri, milletvekilliğinden istifa ederek, yani bilinen deyişle sine-i millete dönerek, parlamentoyu siyasi iktidara bırakma kararı vermeleri gerekir. Hatta bu kararı tüm muhalefet milletvekilleri birlikte uygularsa, siyasi iktidar baskıcı ve faşist emelleriyle baş başa kalır. Muhalefet ortak hareket ederek, ülkedeki bu karanlık gidişi, olumluya çevirebilir ve siyasi iktidara gerekli dersleri verebilir.

Ana muhalefet partisi milletvekillerinin bildirisi, başbakanı kızdırmış ve “halkı kışkırtıyorlar” gibi söylemlerde bulunmasını sağlamıştır. Ana muhalefet partisi genel başkanının “AKP ile Hizbullah işbirliği yapıyor” söylemine de kızan başbakan, bu konuda yine ağır sözlerde bulunmuştur: “Partimizi Hizbullah ile, herhangi bir terör örgütüyle ilişkilendirme gayreti içerisine girmek bir densizliktir, namertliktir. Benim partimi kimse bu tür örgütlerle ilişkilendiremez. Bunu açıklamadığı sürece bu densizlik, bu namertlik onun üzerinde ve camiasında kalacaktır. Bunu bu kadar açık söylüyorum. Bu kadar ağır kullanıyorum.”

31 Temmuz 2010 tarihinde halk oylaması propaganda çalışmaları sırasında Hatay’da yaptığı bir konuşmada başbakan şunları söylemişti; “CHP, MHP, BDP, bir kısım medya, YARSAV, terör örgütü hepsi bir araya toplanmışlar. Kime karşı, milletin anayasasına evet diyenlere karşı”. Başbakan ve çevresinin herkese, her türlü sözü söylemeye, hakareti yapmaya hakkı var ama başkaları kendilerini eleştirince ‘densizlik, namertlik’ oluyor. Buna da ileri demokrasi adını veriyorlar.

İleri demokraside, 24 yaşın altındaki gençlere alkollü içki satılması engellenirken, 18 yaşındaki gençlere silah satışı serbesttir. İleri demokraside Türk subaylarına pusu kuranlar bulunmaktadır. Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından Teğmen Mehmet Ali Çelebi, Hizbut Tahrir terör örgütüyle bağlantılı olduğu gerekçesiyle, 15 Eylül 2008 tarihinde göz altına alınmış ve tutuklanarak cep telefonunu teslim etmiştir. 18 Eylül 2008 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde cep telefonu 23:52 ile 23:54 saatleri arasında bir dakika 23 saniye açılarak, 140 Hizbut Tahrir üyesinin telefon numaraları yüklenmiştir.

Olay ortaya çıkınca, İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Silivri Mahkemesi’ne resmi bir yazı göndermiş ve şunları yazmıştır: “Konu ile ilgili yapılan çalışmalar sonucunda, Mahmut Oğuz Kazancı’nın (Hizbut Tahrir militanı) telefonuna ait rehber bilgilerinin ‘sehven’ Mehmet Ali Çelebi’nin telefonuna ait rehber bilgilerinin içine eklenmiş olabileceği değerlendirilmiştir.” İleri demokrasinin kurbanı Teğmen Mehmet Ali Çelebi, bu ‘sehven’ yüzünden 26 aydır cezaevinde yatmaktadır.

İleri demokraside Donanma Komutanlığı’ndan ele geçirildiği iddia edilen belgelerle ilgili hatalar da ortalığa saçıldı. Askeri bilirkişi tarafından, Gölcük belgelerine 144 sahte Balyoz dosyasının eklendiğini açıklandı. Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in yazışmalarında imzasını ‘Donanma Komutanı’ olarak atması tuhaf değil mi? Üstelik o tarihlerde darbeyi hazırladığı öne sürülen iki amiralden biri 4, diğeri 2 yıl önce ölmüş. Kuşkusuz araştırmalar arttıkça, daha çok sahte belgeler ortaya çıkacaktır. İşte buna ileri demokrasi adı veriliyor..

İleri demokrasi adı altında, demokrasiyi bitirip, kendi üstün hukuklarını yaratmak isteyen siyasi iktidar, kendi ordusuna düşmandır; iktidarını eleştirenleri Silivri’ye göndermektedir. Devlet içinde büyük bir kadrolaşma oluşturan siyasi iktidar, istediği yasaları çıkartmaktadır. Ülkenin açlıktan, yoksulluktan, işsizlikten kırıldığını görmeyen siyasi iktidar, yolsuzluk sarmalında ileri demokrasi aldatmacasıyla ilerlemektedir. Bu yapılanlar açıkça sivil darbedir ve siyasi iktidar bundan beslenmektedir.

Ülkemizde hukukun üstünlüğü kalmamıştır. Siyasi iktidar kendine bağlı yargı yaratmaktadır. Padişahlık arzusunda olanların içinde saltanat hukuku özlemi vardır. Bu saltanat hukukuna karşı ıslıkla protesto da az gelecektir. 14 Aralık 2008 tarihinde Irak’ı ziyarete giden ABD Başkanı George Bush’a, El Bağdadiye televizyonu muhabiri Muntazar El Zeydi’nin, ayakkabılarını fırlatarak, “veda ziyaretine geldin ha köpek..” diye bağırması unutulmamalıdır. Siyasi iktidara karşı direnmek için, tam bağımsızlıktan yana olanların, emperyalizm karşıtı tavır alanların ve yurtsever çizgisini koruyanların bir araya gelerek, örgütlenmeleri gerekmektedir. Bu konuda muhalefet milletvekillerini de çok büyük görev ve sorumluluk beklemektedir..



*
➽ Paylaş:
“AKP karanlığının erişim yasağı ile engellediği SivriSinekCaz'a ücretsiz Opera VPN ile kolay ve sorunsuz erişebileceğinizi biliyormuydunuz?..”
Okurlara..
.com/img/a/