Allaha ortak koşma, şirke düşen İslamcılar...
ŞİRKE DÜŞEN İSLAMCILAR YAZISI ÜZERİNE

Ayrıca, bu kavramların Kuran-ı Kerim’de kullanılmasının Türkiye’de kardeşi kardeşe düşman etmekte kullanıldığını ileri sürmüştüm. Eleştirdiğim meali çeviren kişilerden biri merhum Yaşar Kutluay idi.
Yazının yayınladığı gün Yaşar Kutluay’ın kardeşi Kamil Kutluay‘dan son derece nazik, özlemini çektiğimiz bir hoşgörüyle yazılmış bazı uyarılar aldım. Sayın Kutluay‘ın yazısının büyük bölümünü sunuyorum:
“Ben Kuran-ı Kerim’i tahrif ederek Türkiye’nin kana bulanmasına, kardeşin kardeşe düşman edilmesine, bugün bile emperyalizm ve sermaye yandaşlığının dini görünüm altında yaygınlaştırılmasına katkıda bulunmakla suçladığınız Yaşar Kutluay‘ın kardeşiyim.
Sanırım sizi yanılgıya sürükleyen ilk husus elinizdeki Dİyanet İşleri Mealinin 1973′de basılması olmuş. Oysa vaktiniz biraz daha bol olsa idi eminim Mealin hazırlandığı yılın 1960 olduğu ve birinci baskısının 1961 de yapıldığını görebilecektiniz. Ağabeyim ve Hüseyin Atay tarafından yapılan tercüme, “Diyanet İşleri Başkanı Hasan Hüsnü Erdem, Müşavere ve Dini Eserler İnceleme Kurulundan Yusuf Ziyaeddin Ersal’ın nezareti altında hazırlanmış ve Mahir İz’in Başkanlığı altında Müşavere ve Dini Eserler İnceleme Kurulu Üyesi Osman Keskioğlu, dersiamdan Ödemiş Müftüsü M. Ziya Bilgin ve Ankara Müftüsü Mahmut Öğütçü’den kurulu redaksiyon komitesinn tetkikinden” geçtikten sonra yayınlanmıştır. İncelediğiniz ikinci baskı da Doç. Hüseyin Atay, Doç. Mehmet Hatipoğlu ve Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Osman Keskioğlu‘ndan kurulu heyet tarafından tekrar gözden geçirilerek yayınlanmıştır.
Mealin Tercümesinn yapıldığı 1960 yılında ülkemiz siyasetinde solculuk ya da sağcılık mefhumları tartışılmıyordu. Oysa sizin yazınızda mesnet kıldığınız ikinci baskının yapıldığı yıllarda haklısınız ülkemiz iyi niyetli gençleri ne yazık ki solcu ve sağcı olarak kamplaşmış, siyasi arenada bu kavramlar etrafında sert tartışmalar başlamıştı. Siz 1960 da kaleme alınırken bu kavramların tartışılmadığı bir ortamda tercümeyi “meymeneh” ve “meş’eme” nin kelime anlamlarını alarak yapan abimi Kuran’ın siyasi emelleri için tahrifle suçlarken kanaatimce insaflı davranmamışsınız. Ben din alimi değilim ama evimdeki “Ahmed Hulusi imzalı meale baktığımda O’nun da söz konusu ayetleri solcular ve sağcılar biçiminde tercüme ettiğini gördüm… İnternete girip “meymene ve meşeme” yazdım gelen tefsirlerin ve kelime anlamlarının tamamı yine aynı biçimde “solcular….sağcılar…” biçiminde idi.
Dediğim gibi ben din alimi değilim. Ne yazık ki ağabeyim 1969 yılında esrarengiz ve talihsiz bir deniz kazası münasebetiyle aramızdan ayrıldığı için kendini ve fikirlerini savunabilecek durumda değil o ebeple çok da bilmediğim bir konuda O’nun hakkını ve ismini savunma durumunda kaldım.
Ağabeyim hiçbir zaman emperyalistlerin ve sermayenin adamı olmadı. Dar gelirli, onurlu bir memur ailesinin çocuğu idi. İlahiyat Fakültesinin (3) numaralı öğrencisi idi ve bu fakir milletin vergisinden ödenen bursla okudu. Arapça, Farsça, İbranice ve İngilizce’den tercümeler yaptı. Telif eserler verdi. Hayatının hiç bir anında siyasetle ilgilenmedi. O hakiki bir bilim adamı sağlam bir iman sahibi sıkı bir Atatürk Milliyetçisi idi. Laikliğin müslümanlığın felsefi anlamda sağlıklı yaşaması için olmazsa olmaz şart olduğuu düşünürdü… Tevhid-i Tedrisat kanununun mutlaka çıkarılış amacına uygun olarak uygulanmasından yanaydı.O yıllarda yeni yeni ortaya çıkmakta olan bir takım tarikatların eylem ve fikirlerinin müslümanlıkla bağdaşmadığı kanaatinde idi… Ben ömründe hiç haram yememiş, dürüstlükten hiç ayrılmamış, hiç siyasi emel taşımamış, kimse hakkında sui zanda bulunmamış, ‘velüd’ bir ilim adamı olan ağabeyimin, “İlim tahsili ile ilgili geçen bir saatin 60 yıllık ibadete bedel olduğunu” müjdelemiş olan Allah’a alnının akıyla hesap vereceğine inanıyor ve O’na imreniyorum. Size ve bütün iyi insanlara da aynı kolaylıkla hesabının verilebileceği bir ömür sürmeyi niyaz eylerim.
Mukaddes kitabımızdaki “sağcılık” “solculuk” kelimelerinin cahil halkı siyaseten kandırmak ve tuzağa düşürmek için kullanıldığını söylüyorsunuz. Buna inanırım. Gördüğü tahsilin ortalama süresi (3) yıl olan, üstelik bu süre içerisinde de kendisine nelerin nasıl öğretildiği ortada olan bir halkın dinle uyutulması, din yanlış anlatılarak yönlendirilmesi maalesef bizim tarihimizde çok yaşandı… Yaşanmakta!..
Fransız ihtilalinden sonra İhtilal Meclisinde sağda ve solda oturan insanların fikirlerini belirtmek için siyaset jargonuna girmiş sağ-sol ifadelerinin, ondan 1150 sene önce inmiş olan mukaddes kitapta sol tarafta oturanların fikirlerine hakaret istihdaf ettiğini düşünmek tabii ki yersizdir.
Lakin bu istismarın önlenmesi Kuran’da kitabı soldan verilenler ya da sağdan verilenler denilmesinin istismara yol açacağını düşünerek bu ibarelerin başka türlü tercüme edilmesi midir? Ben, doğru tercümenin ağabeyim ve arkadaşının yaptığı, eserin başında belirtilen Hey’etlerce doğruluğu denetlenmiş olan tercüme olduğunu, bilahare yapılan tercümelerde ise belirttiğiniz istismarı önlemek için -sizin ifadenizle- Kur’an tahrif edilerek bu ibarelerin kaldırıldığını düşünüyorum.
Bu hususta iddialı ve kesin hüküm vermeye dini bilgim de lisan bilgim de yeterli değil. Ancak ömrümce kendime örnek almış olduğum dürüst, çalışkan, hamiyetli, inanmış aydın bir Müslüman, sağlam bir Atatürk Milliyetçisi, her türlü maddi ihtirastan uzak çalışkan bir bilim adamı olan ağabeyime inancım bu kanaate ulaşmamı sağlamakta… Bu kanaatim elbette sübjektif, lakin sizi bütün kalbim, gönlüm ve mukaddesatımla temine derim ki ağabeyim ömrünün tek bir saniyesinde ne kapitalizmin ağına düştü, ne emperyalizmin hizmetine girdi ve Allah’a şirk koştu… O doğru yoldan hiç ayrılmadı, “Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil” inancını hiç yitirmedi. Fatiha suresindeki “iyya kenabüdü ve iyya kenestain” hayatının düsturu oldu.Yüce Rabbim inşallah bana da, tüm iyi insanlara da O’nun verebileceği gibi hesap vermeyi nasip eder.”
Aydınlık