'CHP susuyor diye biz de mi susalım!'


Eski CHP milletvekili, diplomat Onur Öymen Aydınlık’a konuştu:



'CHP susuyor diye biz de mi susalım!'

SivriSinekCaz‘Türk milleti kavramının anayasadan çıkarılmasını PKK’yla pazarlık ediyorlar. Karşımızdaki insanlar böyle düşüncelerle masaya oturuyorsa bizim o masada ne işimiz olabilir. Bunları söylemezsek ülkemize karşı görevimizi yapmamış oluruz’

Çocukluğumdan bugüne bir ufuk turu yaptığımda dünya hep sıcak gündemle döndü. 2. Dünya Savaşı’nın hem kıtlığını hem korkularını yaşadık, geliyoruz. 70 yıl sonra dünya gündeminde dünya savaşlarının yerini daha çok terör aldı. Üstelik de bu kez terörün merkez üssü Ortadoğu. Biz, tehdidin göbek taşındayız.

Onur Öymen Hoca’yı yaşamın içinde hep özenle izledim. İlk kez bir söyleşi yapma keyfini yaşamımızın vitrinine koyduk. Diplomasinin o ince haddeden geçmiş üslubuna da hep özenmişimdir. Ne ki dünyayı diplomatlar değil, siyasetçiler yönetiyor ve eğer yöneten siyasetçiler diplomasiyi reddediyorsa vay ki vay…

Öymen ile dünyanın gündemini kepçeledik.

‘Suriye, Mısır ya da Tunus’a benzemiyor’

-Dünya tektonik bir hareketlenme içerisinde. Bu hareketlenmenin odağı da Ortadoğu. Siz nasıl görüyorsunuz?

Ortadoğu’da halkların özgür iradesine dayalı rejimlerin iş başına gelmesinin, büyük devletler tarafından çok arzu edilmediği anlaşılıyor. Peki, Tunus’taki, Mısır’daki, Libya’daki, Suriye’deki, Bahreyn’deki, Yemen’deki insanların çektiği sıkıntıları başka Ortadoğu ülkelerindeki insanlar çekmiyor mu acaba? Orada nasıl bastırılıyor. Bütün Ortadoğu’ya demokrasi lazım. Oysa bakıyoruz daha çok otoriter devletler, din devletleri var, babadan oğula geçen rejimler var.

Mısır’da, gerek başka yerlerde başlangıçta sokağa dökülenler, çağdaş düşünceli, laik düşünceli insanlar. Bir süre sonra bakıyoruz bu hareketlere Müslüman Kardeşler gibi radikal örgütler hakim olmuş. Filistin’den Atlantik Okyanusu’na kadar olan bölgede en etkili siyasi güç Müslüman Kardeşler. Evvelce yasakken askeri rejim zamanında serbestçe parti kurma imkanına sahip oldular ve partileri seçimde büyük bir başarı kazandı. Eskisine nazaran biraz daha ılımlı gözüküp, “ABD ile de işbirliği yaparız” diyorlar. Amerikan Senato Dışişleri Komisyonu Başkanı falan gelip bunlarla konuşuyor ve diyorlar ki bunlar seçim kazanmış bir partidir, bunlarla ilişki kurmak zorundayız.

Diğer tarafta İran’ın öncülüğünde bir Şii hareketi var. Şii hareketi Irak’ta etkili. Suriye’de halkın çoğunluğu Sünni ama yönetim Alevi ve Lübnan’da da Hizbullah örgütü var, bunlar da Şii. İran’dan Akdeniz’e kadar uzanan bir Şii kuşağı var. İşte Suriye bu Şii kuşağı ile Sünni kuşağın dönüm noktasıdır. Suriye’de yönetim Alevilerin elinde kalırsa Şii kuşağı etkin olacak, bu tabii ABD ve İsrail’in hiç istemedikleri bir şey.

Müslüman Kardeşler olursa o zaman da Suudi Arabistan, Katar gibi ülkelerin desteklediği ve güneyden Atlantik’e kadar uzanan kuşağın kuzeydeki uzantısı Müslüman Kardeşler olacak. Mısır’da, Tunus’ta bu kadar kuvvetli görmedik ama Suriye’de işin mezhep boyutu önemlidir. Beşar Esad’ı devirmek, Mısır ve Libya’daki kadar kolay olmayacak. Bunların arkasında Rusya, Çin, İran, Irak var.

‘Tüm ülkelere karşı ilkeli politika’

Türkiye, Mısır’a, Libya’ya, Suriye’ye gösterdiği ilgiyi Bahreyn’e göstermiyor. Acaba bunun mezhepsel sebebi olabilir mi? Bahreyn’de ayaklananlar Şii, yönetim Sünni, yani Suriye’nin tam tersi. Burada diyeceksiniz ki bütün bölgenin demokrasiye geçmesini destekleriz. Ama şiddet kimden gelirse gelsin kınarız. Türk hükümeti bu politikadan maalesef sapma gösterdi. Direnişçilerle tam bir işbirliğine girişti, onların sözcüsü, hamisi gibi oldu. İktidarın devrilmesi konusunda açıkça tavır aldı. Yabancı kaynaklara bakacak olursanız bizim hükümetin amacının Müslüman Kardeşleri Suriye’de iktidar yapmak olduğunu göreceksiniz.

5. Madde planı

Başbakan dedi ki “Sınırda bir daha çatışma olursa Türkiye sessiz kalmaz müdahale ederiz, arkadan da NATO gelir 5. maddesini işletiriz”. Oysa 5. madde kararı otomatik işlemez. Ben NATO’da 5 yıl daimi temsilcilik yaptım. NATO tarihinde bir tek kere işlemiştir 5. madde. O da 11 Eylül 2001’deki ikiz kulelere saldırı sonrasındadır. 5. madde kararını almak için bütün ülkelerin bu saldırıyı kendilerine yapılmış sayması ve oybirliği ile karar almaları gerekir. Böyle bir sınır çatışmasının işi doğrudan doğruya 5. maddeye götürmesi zor.

Fakat şu sıralar görüyoruz bir taraftan da Ürdün’de NATO tatbikatı yapılacak. Ürdün’de NATO tatbikatı yapılmasının altında NATO’nun bir şekilde bu bölgeye doğru bazı düşüncelerinin olduğunu gösteriyor. Bir ısınma.

‘Mavi Marmara’da yaşananlar engellenebilirdi’

-Suriye’de istediği sonuca gidemezse bu ABD’yi nasıl etkiler?

ABD’nin seçim yılı. Senatör McCain gibileri askeri müdahale istiyorsa da bu olasılık zayıf. Yabancı basın ABD’nin direnişçilere istihbarat yardımı yaptığını, gece görüş dürbünü gibi teçhizat verdiğini yazıyor. Ama ABD doğrudan müdahaleye kalkışmıyor. Acaba başka ülkeler aracılığıyla buna kalkışır mı?

-Bunların içinde Türkiye var mı?

Başta gelir. Çünkü bölgeye komşu tek NATO ülkesi Türkiye’dir. Türkiye çok uzun zamandır izlediği denge politikasından vazgeçti. Filistin’de iki taraf arasında denge sağlayabilecekken “Biz, Hamas’ın sözcülüğünü yapacağız” dedi. Hamas Avrupa Birliği’nin terör örgütleri listesinde yer alıyor. Türkiye de bunu kabul ediyor. Ama Hamas sözcüsüyle başbakan düzeyinde görüşüyorsunuz.

İsrail’i her zaman eleştirdik. Ama bütün gemileri yakmak bağları koparmak doğru mu? Mavi Marmara meselesi hükümetin daha basiretli politikasıyla engellenemez miydi? Tehdidi bile bile içinde 500 yolcuyla çıkardınız.

‘Kuzey Irak’a müdahale gündeme gelmiyor’

Türkiye açısından Suriye’den daha önemli sorun Irak’tır. Şu anda Suriye’den Türkiye’ye yönelik bir terör tehdidi yok. Ama Irak’tan var. PKK terörü. Türkiye’nin birinci hedefi bu terörü engellemek olmalı. Onun için siz askeri müdahaleyi düşünecekseniz öncelikle Kuzey Irak’ı düşüneceksiniz. BM kararlarına, Irak anayasasına rağmen Irak hükümeti bu teröristlere karşı en küçük bir operasyon düzenlemiş değil. Barzani de yapmadı, Talabani de. O zaman siz yapacaksınız. Ama Türkiye bunu hiç gündeme getirmiyor. ABD’nin, Türkiye’nin bir kara operasyonu yapmasını istemediğini biliyoruz. Bir kere denedi Türkiye, ABD operasyonu kesmemiz için baskı yaptı. Irak hükümetinin iç politikada uygulamaları, kararları bizim hükümetin hedefi haline geldi ve en ağır ifadelerle Irak başbakanını suçluyor hükümet, esas söylemesi gereken konuya da hiç değinmiyor. Bunlar bizim dış politikanın açmazları.

Muhalefet de sessiz

Muhalefet de PKK’nın Kuzey Irak’tan tasfiyesi konusunda söz söylemiyor. Ana muhalefet partisi ve MHP, her ne kadar hükümetin Meclis’ten istediği yetkiye oy verdiyse de bunu öncelikli bir mesele gibi gördüğü izlenimini vermiyor. İktidar meydanı boş bulmuş kendi istediği politikaları yürütüyor.

Dış politikada bir tutarlılık ve süreklilik lazımdır. Esas ilke budur. Bakıyorsunuz İngiltere’de 40 senede kaç tane hükümet değişmiş, Kıbrıs politikası hiç değişmemiş. Onun gibi dış politikada partilerin de çizgisinin istikrarlı olması lazımdır. Sayın Erdoğan’ın ‘Son 30 yıldır Kıbrıs’ta yanlış iş yaptık’ sözleri son derece yanlış oldu. Kıbrıs’taki çözümsüzlüğün sorumlusu olarak önceki Türk hükümetlerini suçladı. Siyasi partilerde de acaba daha önce yanlış iş yapılmıştı şimdi daha iyisi yapılıyor gibi düşünceler partiyi son derece yanlış yerlere götürebilir.

‘İktidar taşeron diyerek dış politika olmaz’

Mesela terör ile müzakere mi edilecek mücadele mi edilecek? CHP’nin yıllardan beri savunduğumuz görüşü “elinden silahı bırakmayan bir terör örgütü ile müzakere edilmez mücadele edilir” şeklindeydi.

Ama şimdi iktidar PKK ile müzakere etmeye başlayınca ve bu da basına sızınca biz kalkıp da “biz de müzakereleri destekliyoruz” dersek CHP olarak izlediğimiz politikadan sapmış oluyoruz. Aynı şekilde biz şimdiye kadar Kuzey Irak’taki PKK varlığı mutlaka tasfiye edilmelidir, kimse yapmıyorsa Türkiye yapmalıdır diyorduk. Şimdi bunu hiç söylemezseniz bu politikadan vazgeçtiğiniz anlaşılır.

Türkiye’nin Irak’ta bir maceraya sürüklenmemesi geçmişte ana muhalefetin buna karşı çok güçlü bir kampanya yürütmüş olmasındandır. Düşünün 1 Mart’ta tezkereye karşı 99 AKP’liyi ikna etmiştik.

‘Atatürk’e en çok CHP sahip çıkmalı’

-Muhalefet görevini yapmıyor mu?

Bazı konular her türlü parti mülahazasını aşıyor. Bunların başında Cumhuriyeti koruma görevimiz var. Biz partimiz üzülmesin diye rejimi koruma konusundaki görüşlerimizi söylemeyelim mi? Kalkıyor Başbakan, başkanlık sistemi istiyor. Buna CHP’den güçlü tepki gelmezse biz de mi susalım.

-Geliyor mu tepki?

Pek görmedik. Aynı şekilde, Türk milleti kavramının Anayasa’dan çıkarılmasını PKK’yla pazarlık ediyorlar. Karşımızdaki insanlar böyle düşüncelerle masaya oturuyorsa bizim o masada ne işimiz olabilir.

‘Uzun davalar tutukluluk süreleri’

Başlıca görevlerimizden biri hapisteki milletvekillerimizin özgürlüğe kavuşması ama sadece onlar yok. Çok uzun davalar, uzun tutukluluk süreleri, ağır hastalık halinde gözaltında tutulan insanlar. Bu konularda muhalefet ağırlığını hissettirmeli.

İktidar ve muhalefet arasında makul bir uslüp olacak. AKP ilk iktidar olduğunda biz bunu yapardık. Baykal’la Erdoğan görüşebiliyordu. CHP, gibi partilerde hem halk adamı hem de devlet adamı olmak lazımdır. Bu vasıflardan biri eksikse görevinizi tabanın beklediği gibi yapamazsınız.
➽ Paylaş:
“AKP karanlığının erişim yasağı ile engellediği SivriSinekCaz'a ücretsiz Opera VPN ile kolay ve sorunsuz erişebileceğinizi biliyormuydunuz?..”
Okurlara..
.com/img/a/