Nedir bu Ergenekon 1!
1999'da MİT içinde bir grup tarafından hazırlanarak 2003 yılında Genelkurmay’a
ve Başbakanlığa gönderilen düzmece Ergenekon belgeleri 2006 yılı Ocak ayında
tekrar Başbakanlığa gönderildi. MİT Müsteşarı Atasagun bu belgeler için "Saçma
sapan ve komikti, göndermesem beni de Ergenekoncu ilan edeceklerdi...” demişti.
Bu belgeler aslında bir hazırlığın parçalarıydı. Ardından Fethullah Gülen 16
Ekim 2005'te 'Ulusalcı dalgayı aşacağız' talimatı verdi.
Nedir bu Ergenekon 1!
Ergenokon'un adı bu cinayetten sonra konuldu
Serhan BOLLUK
Kamuoyuna hep şöyle anlatıldı: “Ergenekon operasyonları başladıktan sonra,
gözaltına alınanların Danıştay suikastı ile bağlantılı oldukları anlaşıldı,
Cumhuriyet’e atılan bombalar bulundu, bir de gizli tanık ifadesi ortaya çıkınca
davalar birleşti…”
Aslında bunun tek kelimesi bile doğru değil.
Olayın bütününü anlayabilmek için Danıştay cinayetinden birkaç ay öncesine dönelim.
Ergenekon adı Danıştay’dan sonra konuldu.
Fethullah Gülen 16 Ekim 2005’te adeta bir görev verircesine “Ulusalcı dalgayı aşacağız” dedi.
Daha önceden (1999) MİT içinde bir grup tarafından hazırlanarak 2003 yılında Genelkurmay’a ve Başbakanlığa gönderilen düzmece Ergenekon belgeleri 2006 yılı Ocak ayında tekrar Başbakanlığa gönderildi. MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun bu belgeler için "Saçma sapan ve komikti, göndermesem beni de Ergenekoncu ilan edeceklerdi...” demişti. Bu belgeler aslında bir hazırlığın parçalarıydı.
Bundan bir ay sonra Şemdinli’de meydana gelen Umut Kitapevi olayında iddianamenin hedefi, Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt üzerinden, orduda var olduğu iddia edilen yasadışı bir “özel oluşumdu.” “Özel oluşumlar” kavramı eski MİT’çi Mehmet Eymür tarafından ortaya atılmıştı ve bundan sonra da sıkça duyulacaktı.
Bundan yaklaşık bir buçuk ay sonra başörtülü domuz karikatürü nedeniyle Cumhuriyet gazetesinin bahçesine üç kez bomba atıldı ve aynı kişiler tarafından başörtüsü ile ilgili kararı nedeniyle Danıştay saldırısı düzenlendi. (17 Mayıs 2006).
ABDULLAH GÜL 'DELİLLENDİRİN' DEDİ OPERASYON BAŞLADI
Saldırıdan iki saat sonra dönemin Spor Bakanı Mehmet Ali Şahin, Başbakan’ın Danıştay’ı hedef gösteren sözlerinden dolayı, cinayetten iktidarı sorumlu tutanlara “sürprizlere hazırlıklı olun, arkasında Gladyo tipi bir yapılanma var…” açıklamasını yaptı. Daha ortada hiçbir şey yoktu ama Bakan her şeyi biliyor gibiydi. Bakan’ın bilgi kaynağı polis miydi bilmiyoruz ama önce İstanbul’daki Muzaffer Tekin gözaltına alındı. Kıbrıs gazisi Muzaffer Tekin çevresinde Atatürkçülüğü ve uusalcılığı ile biliniyordu. Ertesi gün ise Emniyet ve MİT yetkililerinin Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül’e brifing vererek önüne Ergenekon şemalarını koydu. Bunu İsmet Berkan’a anlatan Abdullah Gül, Danıştay saldırısı ile bu şema arasında bir bağ kurulamadığını görünce “delillendirin” talimatını verdi. (İsmet Berkan, radikal, 9 Nisan 2008). Çünkü ortada bir delil yoktu. Muzaffer Tekin 4 günlük gözaltı süresinden sonra salıverildi. Adı iddianamede bile geçmedi.
Polis yetkilileri daha o gün bu soruşturmaya Ergenekon adını vermişlerdi. Bu bilgiyi 14 Mayıs 2009’da Vatan gazetesine demeç veren üst düzey bir polis yetkilisi söyledi. Böylece delilleri olmayan ama “delillendirin” talimatı alınan bir Ergenekon süreci de başlamıştı.
MEHMET EYMÜR’ÜN ÖZEL FAALİYETLERİ
18 Mayıs 2006’da Amerika’dan gelerek Ergenekon’u yazmaya başlayan Aslı Aydıntaşbaş da Ergenekon yazılarını bitirdi.
26 Mayıs 2006’da MİT Ergenekon dosyasını yeniden Genelkurmay’a gönderdi.
Başbakan Erdoğan 27 Mayıs 2006’da, “Yüzbaşının serbest bırakılması suçsuz olduğu anlamına gelmez…” dedi. Bu adeta bir hedef göstermeydi.
31 Mayıs 2006’da Atabeyler operasyonu yapıldı. Özel yetkili medya yine “özel oluşumlar” konusunu yazmaya başladı.
Mehmet Eymür 30 Haziran 2006’da MİT’e giderek Veli Küçük’ün Danıştay cinayetiyle ilgisi olduğuna ilişkin uydurma bilgiler verdi. MİT araştırdı, uydurma olduğunu gördü. (Yıllar sonra bunu Ergenekon mahkemesine bildirdi..)
Aynı bilgiler 6 Temmuz 2006’da Ecevit Kılıç’a servis edildi. Aktüel’de iki hafta üst üste kapak haberi yapıldı.
Birkaç ay sonra da Nokta Dergisi yayına başladı ve “Darbe Günlükleri” olarak bilinen düzmece belgeleri yayınladı. (Kasım 2006)
EMNİYETTEKİ KRİTİK GÖREVLENDİRMEDEN SONRA NELER OLDU
2007 yılı Şubat ayı içinde Emniyet içinde çok önemli bir görev değişimi oldu. İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesinin başındaki A. İlhan Güler görevden alınarak yerine daha sonra Ergenekon soruşturmasının önemli ismi olacak olan Ali Fuat Yılmazer getirildi. Hanefi Avcı’nın kitabında anlattığına göre A. İlhan Güler’in görevden alınmasının nedeni, İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun’u takip ederek fotoğraflamayı reddetmesiydi. Sabri Uzun ise 2001 yılında önüne getirilen Ergenekon şeması hakkında şöyle demişti: “Bir şube müdürü MİT’ten gelen bu şemayı bana getirdi. Şemanın saçma sapan olduğunu söyledim. Beni iğfal edebilmiş olsalardı bu operasyon o zaman başlayacaktı…”
Bu gelişmenin hemen arkasından 1 Mart 2007’de Cumhuriyet gazetesinin avukatları, Muzaffer Tekin’in Danıştay davasına eklenmesi için mahkemeden talepte bulundu. Aynı avukatlar, daha sonraki Ergenekon yargılamalarında gazetelerini bombalayan Osman Yıldırım’a tek soru sormadılar.
2 Nisan 2007’de Hanefi Avcı’nın “Fethullahçı” dediği Emniyet Müdürü Ali Gökçimen’in yeğeni Muzaffer Gökçimen ve eşi Esra Feride Gökçimen Emniyet’te bir ifade vererek, “Muzaffer Tekin, Semih Tufan Gülaltay’ın yanına geldi. Danıştay cinayetini orada planladılar” şeklinde ifade verdiler. Ergenekon davasında ifade veren Esra Feride Gökçimen’in ifadelerindeki birçok çelişkinin yanı sıra polisle birlikte çalıştığı hatta bazı dinleme operasyonlarına fiilen katıldığı ortaya çıktı.
Büyükanıt: Türkiye karanlık savaşla karşı karşıya
Perde gerisinde Ergenekon tertibini başlatma çabaları sürerken kamuoyu önünde daha büyük restleşmeler yaşanıyordu. Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt 27 Nisan 2007 gecesi e-muhtıra olarak bilinen bildiriyi yayınladı.
Perde gerisinde Ergenekon tertibini başlatma çabaları sürerken kamuoyu önünde daha büyük restleşmeler yaşanıyordu. Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt 27 Nisan 2007 gecesi e-muhtıra olarak bilinen bildiriyi yayınladı.
5 Mayıs 2007’de Büyükanıt ile başbakan Erdoğan arasında Dolmabahçe görüşmesi yapıldı. Başbakan “orada ne konuşulduğunu mezara kadar saklayacağını” söyledi.
Aynı gün ABD Ankara Büyükelçiliği’nden Washington’a acil ve gizli kodlu kriptoda Büyükanıt-Erdoğan görüşmesinin ayrıntılarını anlattıktan sonra “operasyon başlayabilir” bilgisini verdi. (Wikileaks’ten aktaran Aydınlık, 30 Mart 2011)
28 Mayıs 2007’de Yunanistan’da yayınlanan To Vima gazetesi, Muzaffer Tekin, Veli Küçük, İbrahim Şahin adlarının geçtiği ve TSK’yı hedef alan bir haber yaptı. Haber şöyle bitiyordu: “Bütün bu olayların sonu Ergenekon’a çıkmaktadır.” Türkiye’de MİT-Emniyet-Başbakanlık-TSK arasında dolaşan bu belgeler, birileri tarafından yabancı basına da servis ediliyordu.
31 Mayıs 2007’de Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, Harp Akademilerindeki SAREM panelinde yaptığı konuşmada, 'Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu tehdidi açıklarken “karanlık savaş” olarak nitelendirdi ve cumhuriyetin önüne yeni sıfatlar eklendiğini söyledi.
Haziran 2007’de eski İstihbaratçı polis Müdürü Bülent Orakoğlu’nun, “Ankara’da Gölge Oyunları” adlı kitabı piyasaya sürüldü.. Kitap Ergenekon iddianamesinde yer alan bütün konuları daha ortada hiçbir şey yokken anlatıyordu. Orakoğlu, yıllarca sürecek operasyonlarda medyada sıkça yer alarak kamuoyunu yönlendirdi.
Zekeriya Öz: Yakında ünlü kişiler
alınacak o zaman röportaj yapalım
12 Haziran 2007’de, bir grup polis Ümraniye-Çakmak mahallesinde bir gecekonduda hiç kimsenin tanık olmadığı ve videoya dahi kaydedilmeyen bir arama yaptılar. 27 El bombası bulunduğu açıklandı. Gözaltına alınan E. Astsubay Oktay Yıldırım, Muzaffer Tekin’e yakın bir isimdi, Tekin gözaltına alındığında ona destek olmuştu. O gün polislerden biri karakoldaki bombaların başında şöyle diyordu: “soruşturma Ergenekon olduğu zaman s…kerim hakimi de savcısını da…” Böylece daha önce delil bulunamayan Ergenekon davası başlatılmış oldu.
12 Haziran 2007’de, bir grup polis Ümraniye-Çakmak mahallesinde bir gecekonduda hiç kimsenin tanık olmadığı ve videoya dahi kaydedilmeyen bir arama yaptılar. 27 El bombası bulunduğu açıklandı. Gözaltına alınan E. Astsubay Oktay Yıldırım, Muzaffer Tekin’e yakın bir isimdi, Tekin gözaltına alındığında ona destek olmuştu. O gün polislerden biri karakoldaki bombaların başında şöyle diyordu: “soruşturma Ergenekon olduğu zaman s…kerim hakimi de savcısını da…” Böylece daha önce delil bulunamayan Ergenekon davası başlatılmış oldu.
Uğur Dündar, “Savcı Zekeriya Öz’e Ümraniye’deki sözde aramadan birkaç gün sonra muhabir Hatice’yi yolladığını ve haber yapmak istediğini” söyledi. Savcının cevabı ilginçti, “yakında çok daha ünlü kişilerin alınacağını, o zaman haber yapmalarının daha iyi olacağını” söylüyordu. Uğur Dündar bu olayı 8 Mart 2010 tarihinde yayınlanan Arena programında açıkladı. “Bu bilgi karşısında çok şaşırdığını” söyledi. Şaşırılmayacak gibi değildi bir savcı bu kadar çok şeyi önceden nasıl bilebilirdi ki?
ERDOĞAN: İŞLEM TAMAM BAŞKA BİRŞEY ARAMAYA GEREK YOK
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün bir grup gazeteciyle konuşurken yaptığı konuşma, savcının, yakında çok ünlü kişilerin de gözaltına alınacağını nereden bildiği sorusunun cevabı gibiydi. Şöyle dedi: “Bu Ümraniye olayına dikkat edin bunun arkası gelecek, bu olay çok büyüyecek…” (Can Dündar, Milliyet 2 Temmuz 2008, ayrıca Ergenekon mahkemesindeki ifadesi).
Dışişleri Bakanının ağzından bu kadar önem atfedilip, geleceğine ilişkin kehanetlerde bulunularak söylenmesi, gazetecilerin bu olaya sıra dışı bir önem vermesi ile sonuçlanacaktı. Artık bu olay ile ilgili her haber, manşetlikti. Kaldı ki, bu konuda kehanetlerde bulunan tek kişi Abdullah Gül değildi. Başbakan Erdoğan olaydan daha birkaç gün sonra şöyle diyordu: “Ümraniye hadisesinin bağlantıları nerelere gidiyor. Altından kimler çıkıyor, bunlar çok enteresan. Yakalanan bombalar kimlerin bombaları? Başka bir şey aramaya gerek yok…”
13 Haziran 2007- Zekeriya Öz, resmen soruşturmanın başına geçti. Daha önce Ümraniye savcısı olan Zekeriya öz aramadan kısa bir süre önce özel yetkili savcı olarak Beşiktaş’a atanmıştı.
Zekeriya Öz ile ilgili ismet Berkan’ın yazdıkları oldukça önemliydi: Emniyet yetkilileri Murat Yetkin’e, uygun bir savcı bulamamaktan yakınmışlardı. Daha sonra savcı Zekeriya Öz’ün bulunmasını İsmet Berkan şu sözlerle anlatıyor: “Nasıl olduysa İstanbul’da Zekeriya Öz isimli bir savcı bulundu. Bütün bu yaşananların, 2003 sonu 2004 başında yaşanan darbe girişimleriyle bağını keşfetti…” (İsmet Berkan, Radikal, 4 Temmuz 2008). Bulunması İsmet Berkan tarafından “nasıl olduysa” diye açıklanan savcı Zekeriya Öz’ün darbe girişimi ve Danıştay saldırısı arasındaki bağlantıyı nasıl keşfettiği bir yana, Başbakan da, “saldırı hükümete yönelik” açıklaması ile aynı keşfi yapmış oluyordu.
DELLİLLENDİRME GEREĞİNİ SAVCI ÖZ ÜSTLENDİ
Polis ise daha Danıştay saldırısı olur olmaz, bu olayın ve Cumhuriyet gazetesinin bombalanmasının, 27 Mayıs benzeri bir darbeye yol açmak için yapıldığını “tespit edip” brifingde Abdullah Gül’e anlatmıştı. Abdullah Gül’ün ismet Berkan’a ifadesiyle, “daha ilk gün teşhis konmuştu yani…” (İsmet Berkan, Radikal, 24 Ocak 2008).
Aynı şekilde eski istihbaratçı Bülent Orakoğlu da Danıştay saldırısından hemen sonra polis tarafından İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’ya verilen brifingde müstakbel Ergenekon sanıklarının isimlerinin bilindiğini fakat henüz delillerin oluşmadığını, bu nedenle de o sırada işlem yapılmadığını yazmıştı. (Bülent Orakoğlu, Ankara’da Gölge Oyunları, s:116)
Yani herkesin ortak bilgisi Danıştay saldırısının dini nedenlerle değil darbeye zemin hazırlamak için yapıldığıydı. Ama delil yoktu. “Delillendirme” işleminin nedeni bu eksiği kapatmaktı. “Bulunan savcı” da gereğini yapacaktı.
Yarın:
Danıştay davası Ergenekon'la birleşmeden Savcı Zekeriya Öz dosyayı
istedi...