“Aptal kutusu”nun fişini ne zaman çekeceksiniz?




Bir Psikolojik Harp Aracı: Televizyon



İlknur Burcu KESER
Kutuplarda ayı avcıları buzların içine jilet kadar keskin bir baltayı yerleştirir, keskin tarafın üzerine biraz kan sürerlermiş. Bunu bilmeyen ayı gelip kanı yalarken kendi dili kesilirmiş ama kanın tadından dilinin acısını fark edemez ve kendi kanını yalamaya başlarmış. Damarlarındaki kan tükenince de olduğu yere yığılırmış. Avcı da gelip ayının derisini yüzermiş. Avcılar, ayıları kurşunla vurduklarında ayının postu delineceğinden çok para getirmeyeceğini düşündükleri için başvururlarmış bu yola… 

Yani, av geçici bir zevkle oyalanırken, avcılar düzeneği öyle sinsice kurarlar ki av yavaş yavaş öldüğünü anlamadan kendi kanını sömürür. Avcı da kendini tehlikeye atmadan, avından en yüksek faydayı sağlayacak şekilde hedefine ulaşmayı bekler. Tıpkı, günümüzün hedefe ulaşmak için kitleleri yavaş yavaş sindirmeye çalışan emperyalistleri gibi!

Emperyalizm, bazen askeri güçle giremediği; topla tüfekle işgal edemediği ülkelerde silahlı işgal dışında yollara başvurur.  

Bu yollardan en etkilisi “psikolojik harp” yöntemidir. Psikolojik harpte hedef zihinlerdir ve bunun için en çok kullanılan araç ise televizyondur. Çünkü yoksul olan halk olanaksızlıkları sebebiyle evlere tıkılmıştır ve televizyon onlar için en ucuz eğlence kaynağı; emperyalistler için ise bu kitlelere ulaşmanın en kolay yoludur. Ayrıca çeşitli programlar, filmler aracılığıyla gençlere; çizgi filmler aracılığıyla ise çocuklara ulaşmak için uygun bir araçtır. Televizyon kanalları aracılığıyla hedef kitleye yönelik bir çeşit “kültürel soykırım” başlatılır ve toplum giderek kendi kültüründen uzaklaşarak emperyalizmin dayatması olan ‘tek kültürlülüğe’ doğru yönelir. Sonrasında ise, emperyalist devletler, artık kültürünü aşıladığı toplumu reklamlar aracılığıyla bir ‘tüketim toplumu’na dönüştürür. Psikolojik harpte en önemli adım medya sayesinde atılır. Değiştirilen, taraflı verilen ya da suni gündem oluşturmak için verilen haberlerle halk gerçek gündemden uzaklaştırılır. Böylece, toplumda olan bitenin farkında olmayan bilinçsiz bir topluluk oluşturulur. Eğer ülkede terör sorunu varsa medya aracılığı ile eli kanlı teröristler birer “barış elçisi” ilân edilir ve toplum millî olan tüm değerlerinden uzaklaştırılarak ‘kimliksizleştirme’ süreciyle sindirilmeye çalışılır. 

Psikolojik harp ve “kültürel soykırım” ilişkisi

İnsanlık tarihinin en utanç verici sayfaları, içinde soykırımları barındıranlardır. Şunu öncelikle belirtmeliyim ki soykırımların en büyüğü ve en etkilisi kültürel olandır. Çünkü kültürel soykırım sayesinde birey içinde bulunduğu toplumun kültüründen uzaklaşarak, kendi toplumuna yabancılaşır ve bir “ötekileşme” sürecine girer. Kendisine kültürü dayatılan toplumun etkisi altında, emperyalizmin onun için hazırlamış olduğu kılıfı geçiriverir üstüne. Daha da kötüsü kendi kültürünü küçümseyerek, içerisinde bulunduğu topluma düşman oluverir… Gittikçe farklılaşmaya çalışırken kendisine dayatılan “tek kültürlülük” ile giderek birbirine benzeyen bireyler kervanına katılır aslında. 

Ünlü düşünür Stuart Hall’ın “Küresel kitle kültürü, Batı merkezlidir ve daima İngilizce konuşur. Popüler müzik, popüler filmler, kısacası popüler olan her şey İngilizce’dir. Bu kültürün ikinci özelliği ise ‘kendine özgü türdeşleştirme’ biçimi, yani farklılıkları özümseyerek daha büyük, her şeyi kapsayan ve aslında Amerikan tarzı bir anlayışı olan çerçevenin içine yerleştirmek istemesidir.” sözleri algı yönetimi ve psiklojik harp sayesinde ‘tek kültürlülüğün’ nasıl dayatıldığının özetidir aslında.

Eğer bir millet soykırıma uğramış ise onların çocukları, atalarını soykırıma uğratan millet için intikam duyguları ile yetişecektir. O milletten ve kültüründen nefret edecek ve o millete karşı sürekli bir müdafaa halinde olacaktır. Psikolojik harp ile desteklenen bir “kültürel soykırım” operasyonu ise bireyi ötekileştirerek onu “Batı’nın gönüllü fedaisi” haline getirecektir. İşte bu yüzden kültürel soykırım ve psikolojik harp günümüzün sömürgecileri için vazgeçilmez bir taktiktir. Zihinlere yönelik operasyonlarla ele geçirilen toplum reklamlar aracılığıyla bir “tüketim toplumu”na dönüştürülür. Onlar gibi giyinmek, onlar gibi yaşamak ister. İşte, “kendi celladına aşık olmak” deyimi tam da küresel çetenin tuzağına düşmüş bu tür bireyler için kullanılıyor olmalı!

Terör, medya ve psikolojik harp

Terör, emperyalistler tarafından oldukça plânlı bir şekilde kullanılan bir yoldur. Medya karşısında teröre karşıymış gibi görünen Batılı devletler, perde arkasında başta silah olmak üzere teröristlere her türlü yardımı sağlar, Batı güdümlü medya yardımıyla ise eli kanlı katiller topluma birer “barış elçisi” olarak sunulur. Sözde aydın olan kesimden tutun da oyuncusundan, şarkıcısına kadar birçok kişi de bu psikolojik harbin içinde yer almaya başlar. Millî değerleri ayak altına alınmaya çalışılan toplum bir “sindirme” operasyonunun içinde bulur kendini. Her türlü etnik bölücülüğe “özgürlük” ve “insan hakları” palavraları altında göz yumulur ve medya tarafından büyük çaplı bir destek verilirken ülkesinin bütünlüğünü koruma çabasındaki insanlar “faşist, ırkçı” gibi yakıştırmalarla suçlanıp, sindirilmeye çalışılır. Televizyon programlarında, ülkenin bütünlüğünü tehdit eden söylemlerde bulunan sözde aydınlar hergün ekranlardayken, millî bilinci uyandırmaya çalışan gerçek aydınları ise bu kanallarda göremezsiniz. Çünkü Batı’nın güdümünde olan medyada halkı uyandırmaya çalışan, düşünceleri Batı’nın düşünceleri ile uyuşmayan gerçek aydınlara yer yoktur. 

Haber bültenlerinde ise haberler değiştirilerek ya da taraflı bir şekilde verilir ve halk istenilen istikamette yönlendirilmeye çalışılır. Ülke için hayati önem taşıyan konular tartışılmak yerine suni gündemler oluşturularak halkın dikkati farklı yönlere çekilir ve böylece gerçeğin üstü örtülmeye çalışılır. Yani, halkın doğruları öğrenme hakkı medya tarafından çalınır! Halk yalan haberlerle ve günden güne sayıları artan, her kanala yayılan yarışma programları ile uyutulurken; emperyalizm yer altı ve yer üstü zenginliklerine gözünü diktiği ülkede kendini güvence altına almak için ülkenin ordusunu yavaş yavaş tasfiye eder, ulusal bilinci uyandırmaya çalışan aydınları yavaşça susturur ve bilinçsiz bıraktığı halkı aynı zamanda savunmasız bırakmaya çalışır. Bu durum, bugün ülkemizin içinde bulunduğu duruma ne kadar benziyor öyle değil mi?

Peki, ne yapmalı?
Bilinç ve farkındalık dış ülkelerden gelecek her türlü tehlikeye karşı büyük bir kalkandır. Bu yüzden toplumda başlayan bir bilinçlenme hareketi, o toplum üzerindeki tüm oyunları bir anda tersine çevirmeye yetecektir. Yapılması gereken ilk şey bu konuda bir bilinç uyandırmaktır.

Unutmayınız ki millî değerlerinize, vatanınızın bütünlüğüne saldıran; emperyalizmin gönüllü fedaisi olmuş kişilerin boy gösterdiği televizyon kanallarına sizin ihtiyacınız yok, ama onların size ihtiyacı var. Çünkü o çark sizin sayenizde dönüyor. Televizyon kanalları size adeta bir illüzyon gösterisi sunarak sizi uyutmaya çalışıyor. Size bir psikolojik harp uygulayarak düşüncelerinize yön vermeye çalışıyor. Bunun için de filmler, diziler ve televizyon programaları dışında toplumca tanınmış ünlüleri de kullanıyor. Eğer bir kanalda sizin kültürünüze, milli değerlerinize hakaret ediliyorsa neden o kanalı izlemeye devam ediyorsunuz? Ya da halkının değil de farklı ülkelerin çıkarları için çabalayan bir sözde aydının yazılarını neden hâlâ okuyorsunuz? 

Ülkenizin bütünlüğünü önemsemeyen, bayrağınıza saygı duymayan bir şarkıcıyı neden hâlâ dinliyorsunuz? Yoksa siz hâlâ “sanat” ve “propaganda” kavramlarını birbirinden ayıramıyor musunuz? Zihinlerinizi ele geçirmeye çalışan bu psikolojik harbi bitirmek sizin elinizde. Sahi sizi etkisi altına almaya çalışan şu “aptal kutusu”nun fişini ne zaman çekeceksiniz? 


➽ Paylaş: