Acaba, çanlar kimin için çalıyor?
Çanlar kimin için çalıyor?
Orhan BİRGİT
ÜNLÜ romancı Ernest Hemingway, 1940 yılında İspanyol faşistlerine karşı
komünistlerin önderliğindeki iç savaşta kardeş kavgasına karşı çıkar ve
savaşların anlamsızlığını “Çanlar Kimin İçin Çalıyor” adlı romanı ile
sorgular.
Gezi direnişinin 14. gününde, benzer bir soruyu gerçek muhatabına, yani
Başbakan Erdoğan’a yöneltmek istiyorum:
Şehir plancısı ya da mimar olmadığınız, İstanbul’un geçmişte bir Büyükşehir
Belediye Başkanı olduğunuzu; Sayın Topbaş’ın yetki alanına girdiğinizi unutarak
uzaktan kumanda ile yönetmeye kalkışmanızın tepkileri mega kentin sınırlarını
çoktan aştı.
Ülkenin sınırlarını da geçerek uluslararası boyut kazandı.
Doğan karmaşadan, sandığınız gibi İstanbul Borsası’nda varsaydığınız
spekülatörler dışında, Egemen Bağış gibi kimi hükümet üyelerinin de kazanç
sağlamak istediğinin farkında değil misiniz?
Kendi cemaatini atlara benzetirken, ülkesinin geri kalanına “köpek” sıfatını
yakıştıran bir kişi ne yüzle AB’den Sorumlu Bakan olmaya devam edecek?
Diyelim ki son günlerde karnenize düşen notlar yüzünden AB trenini
kaçıracağımıza artık aldırış bile etmiyorsunuz!
Peki Beyaz Saray’dan üst üste gelen uyarılara ne yanıt vereceksiniz?
Ülkemiz 2002′de izlemeye başladığınız politika ile kıyafet zorlaması
travmasından çıktı. Artık o zorlamada bulunanların ezici çoğunluğu bile,
geçmişteki doğmaları savundukları için bin pişman olmalılar.
Onlar sertlik dönemlerinden geri adım atarak, tüm yurttaşlarımıza karşı eşit
davranmaya hoşgörü ile bakarken, siz Sayın Başbakan; geri adım atanların
boşalttığı alanları savaş tanklarını andıran zırhlı polis araçlarıyla işgal
ettirmekle kalmıyor; ülkemizin yarını, genç kuşaklara karşı kimyasal silah
kullandırıyorsunuz.
Önceki gün “bir Başbakana karşı kullanılamayacak ağır sözler söylendiğinden,
duvar yazılarından şikayet ettiğinizi” duyunca anılarımda hızlı bir geriye dönüş
yolculuğuna çıktım.
Sayın Demirel’e 68 kuşağı tarafından ABD’de mühendislik stajını yaptığı
Morrison firmasını çağrıştırarak Amerikan yanlısı yakıştırması yapmak amacı ile
“Morisson Süleyman” denildiği zaman elbette üzüldü. Ancak şiddet kullanma yoluna
gitmeyi düşünmedi. Sabrını içine taşıma olgunluğunu gösterdi.
Dönemin Ankara Valiliği’nin yasaklamak istediği ve gazeteci Aydın Engin’in
Süleyman Beyin ünlü fötr şapkası ile sahneye koyduğu “Morisson Süleyman” oyunu
avukat dostlarım Turan Güneş ve Şevket Çizmeci’nin açtıkları idari dava sonunda
perde açmayı sürdürdü gişe rekorları kırdı.
Ve aziz Ecevit de yurt içi gezilerinde, karşıt görüş sahibi MHP’lilerin ve
Adalet Partililer’in taşkınlıkları karşısında sertlik yöntemini seçmedi. Isparta
da Demirel’in hemşehrilerinin attığı taş başına isabet ettiği zaman, 1978′de
Taksim Mitinginde bir otelden atılacak kurşunla suikastçıların hedefi olduğu
zaman böylesine çılgınlığa kapılmadı.
Yıllar sonra 2013′te bugün üzerinde yaşadığımız yer yuvarlağı çoook
değişiklere sahne oldu.
Özellikle de yarını güvenle bırakacağımız hoşgörülü barışçı ve donanımlı bir
genç kuşak sahne aldı.
Oysa yakın çevresinden bazıları, ona “Dediğim dedik” dedirmekten öylesine
hoşlanıyorlar ki her gece kentlerin ışıkları saatler 21.00′i gösterdiği anda
sönüp yanarken, tencere tava ve düdük sesleri ile harekete geçiyor ve “Mağrur
olma Başbakan/Senden Büyük Millet Var!” demek istiyorlar.
Çevresi ise ne yazık ki o evhamı bir sendroma döndürmekten vazgeçmeyerek
düşünüp taşınmış, ünlü tiyatro sanatçısı Mehmet Ali Alabora’nın aylarca önce
sahneye koyduğu Mi Minör adlı oyunla, bugünkü direnişin provalarını yaptırdığını
iddia etmek gibi dört dörtlük bir komplo teorisini piyasaya sürmüşler!
“Sabrın da sonu var!” tehditleri ile acaba Olağanüstü Hal mi ilan etmeyi
düşünüyor? Yardımcısı Bülent Arınç’ın söylediklerine kulak vermek yerine, “Ağır
bedel ödetmek” tehditleri yapıyor!
Bugüne kadar partisini tutan Türbanlı Köşe Yazarı Hidayet Şefkatli
Tuğsavul’un son olaylar da eylemci gençleri savunmasına tahammül edemeyerek yol
verdiriyor!
Acaba, çanlar kimin için çalıyor?