Tarihi yapan halktır...
BİLİNÇLERE SÜZÜLEN GERÇEK
Prof. Alpaslan IŞIKLI
Yeryüzünde
hemen her yerde bir kaynaşmadır başını almış gidiyor. Amerika’dan başlayıp
komşumuz Yunanistan’a kadar tüm Batılı ülkelerde ekonomik bunalım, değişik
görünümlere bürünmüş olsa da giderek somutlaşmakta olan bir gerçeğin bilinçlere
süzülmesine zemin oluşturuyor. Aynı gerçek, kimi
başka ülkelerde “Arap baharı” görüntüsüyle örtülenmiş olarak
patlak vermiş bulunuyor.
Her şeye karşın, kitleler arasında genel olarak, içine düşürüldükleri
sorunların gerisindeki temel çelişkiyi daha gerçekçi bir gözle görmelerine
olanak sağlayan bir bakış açısının yaygınlaştığı görülmekte. Özellikle Batı’nın
büyük merkezlerinin meydanları, küresel kapitalizm karşıtlığını ve
“başka bir dünya mümkündür” inancını dile getirenlerin giderek
artan ve yükselen haykırışlarıyla çınlamakta.
Bu oluşum ülkemizde de yerel çizgilerle ve sorunlarla bütünleşmiş olarak
kendisini ortaya koymakta. Gezi Parkındaki ağaçların sökülmesi bu süreç
bağlamında etkili bir kıvılcım işlevi görmüştür. Bir tür kaynaşma olarak
nitelendirebileceğimiz bu küresel boyutlu oluşumun ülkemizdeki yansımaları
şimdilik “Taksim Gezi Parkı” protestolarıyla doruk noktasına
ulaşmış bulunuyor.
Kuşkusuz, ağaç katliamının da başlı başına önemi büyüktür. Ne var ki Taksim
alanının dışına, tüm ülke sathına yayılmış olan protestolar çerçevesinde ortaya
konulan taleplerin de doğruladığı üzere bütün bunlar, küresel kapsamlı ve
tarihsel boyutlu bir sürecin ülkemize özgü ilk belirtileri olmaya aday
görünmektedir.
Dikkat çeken bir diğer önemli husus da bu sürecin Tayyip Erdoğan ile küresel
patronlar arasındaki ilişkiler bağlamındaki önemli bir dönüm noktasıyla
çakışıyor olmasında kendisini göstermektedir.
Atatürkçü mirasın belirleyiciliği ve dolayısıyla Türk halkının bağımsızlık
tutkusu, Tayyip Erdoğan’ın ABD’ye daha fazla boyun eğmesini engellemiştir.
Kuşkusuz, özellikle Suriye konusunda Amerika’nın hoşuna gidecek çok şey
yapılmıştır. Ancak, Suriye’ye Mehmetçik gönderilememiş ve Esad ayakta
kalabilmiştir. Eğer sonuçta Tayyip devrilecek olursa, bir bakıma Tayyip’i Esad
devirmiş gibi olacaktır. Öyle anlaşılıyor ki bu durum, ABD açısından Tayyip’in
artık işe yaramaz sayılması ve döneminin kapanması için önemli nedenlerden
birisi olarak görülmektedir. Fethullah’ın son zamanlarda belirginleşen Tayyip
karşıtı tutumu, bu durumun sonuçlarından ve aynı zamanda kanıtlarından
birisidir.
Olayların bu boyutunun Tayyip Erdoğan tarafından görülemiyor olması elbette
ki düşünülemez. Ancak, ABD’yi açıkça karşısına alan söylemler geliştirmeyi göze
alması da en azından bu aşamada olanaksızdır. Bu nedenledir ki son zamanlarda
“faiz lobisinden”, “dış etkilerden” söz etmekle yetinmiştir.
Bu sürecin AKP içinde belli bir ayrışmaya yol açtığı da açıkça görülmektedir.
Bir yandan, Abdullah Gül parlatılırken, bir yandan da Arınç gibi bazıları
“daha yumuşak bir üslup” gereği üzerinde durmakla bu ayrışmanın
ilk işaretlerini ortaya koymuş olmaktadırlar.
Varılan bu aşamada “Tayyip istifa” sloganıyla ayağa kalkan
bağımsızlık yanlısı halkımızın özlemleriyle, Tayyip ile konuşurken elinde
beysbol sopası tutan Obama’nın niyetleri yan yana düşmüş gibidir. Kuşkusuz,
küresel güçler, halkımızın yüce özlemlerini yozlaştırmak ve kendi niyetleriyle
çelişmeyen bir mecrada hapsetmek yönündeki seferberliğini bu aşamada da
sürdürmek için ellerinden geleni yapacaklardır.
Ancak, unutmamak gerekir ki her zaman olduğu gibi tarihi yapan halktır.
Halkımız, Tayyip’in bir sebep olmaktan ziyade sonuç olduğunu görmek suretiyle
mücadelesini –yalnızca Tayyip’e karşı değil- aynı zamanda sorunların
asıl kaynağına karşı yönelttiği ölçüde başarısının daha kalıcı ve daha gerçek
olmasını sağlayacaktır.
İlk Kurşun