Dut yemiş bülbüllere...
TÜRKİYE’NİN ÂKİL İNSANLARI
.
NEREDESİNİZ, NEDEN SUSUYORSUNUZ?
.
Ali ERALP
Neden açılımları ve AKP’nin insancıl yüzünü, demokratik yanını anlatmıyorsunuz?
Neredesiniz? Nerelerdesiniz? .
Neden dut yemiş bülbüllere döndünüz?
Gördünüz mü şimdi kimleri, hangi kişileri desteklediğinizi?
Anladınız mı şimdi arka çıktığınız, koruduğunuz “BÜYÜK PATRON”LARIN nasıl bir açılım peşinde koştuklarını?
Hadi şimdi de çıkın meydanlara…
Ayakkabı kutularındaki trilyonları anlatın halka…
Bakan çocuklarının para sayma makinelerini… Kasalarını… Hayali ihracatlarını… Yolsuzluklarını anlatın…
Aldıkları rüşvetleri savunun… Çürümüşlüğü, kokuşmuşluğu, yozlaşmayı savunun…
8 Nisan 2013’te Kadir İnanır’a yazdığım bir açık mektupta şunları söylemiştim:
“Siz bir konuşmanızda, ‘Mustafa kemal Atatürk, benim ve dünyanın bütün mazlum halklarının kahramanı ve önderidir. Vazgeçemeyeceğim tek adamdır…’ diyordunuz. Bu sözü söyleyen birisi Atatürk, Cumhuriyet düşmanı bir iktidarın ne “akil adam”lığını, ne yandaşlığını kabul eder.
Recep Tayyip, “Akil Adamlar Toplantısı”nda yaptığı ve sizin de dinlediğiniz konuşmasında Cumhuriyet dönemine ve Atatürk’e saldırdı, şunları söyledi:
“Kuruluştaki milli birlik ve beraberlik ruhu ihlal edilince tek parti döneminde o yaşadığımız sıkıntılar var. Acımasız bir zulüm dönemi başlıyor. Bu yapıyı bozmak istediler. Bunu sınıfsız, kaynaşmış bir kitle imal etmek diyerek yaptılar. Her türlü farklılığı inkâr ettiler. Bu ülkede, aynı milletin fertleri olarak hepimiz aynı zulmü iliklerimize kadar hissettik.
Bahaneler, kimliklerimiz farklı olabilir. Ama hepimiz aynı zalim zihniyet tarafından aynı zulme uğradık. (Burada zalim Atatürk ve Cumhuriyet Dönemi oluyor A.E)”
“Evet Ama Yetmez “ciler, size de bir çift lafımız var: Gördünüz mü, “Demokrasi aşığı iktidarınız”, ortaya çıkarılan yolsuzluklar karşısında “ilk icraat olarak” ne yaptı?
Soruşturmayı yürüten savcıları ve polis müdürlerini görevden aldı… Yenilerini atadı… Emniyetin altını üstüne getirdi… Hallaç pamuğu gibi attı…
Bilal Erdoğan hakkında soruşturma kararı veren Savcı Muammer Akkaş’ın dosyasına el koydu, görevini engelledi… Dünyanın en geri kalmış devletinde bile bu olmaz…
Şu ülkeye nasıl bir kötülük yaptığınızın farkında mısınız?
Başbakan, “Polis – savcı darbesi ile karşı karşıyayız…” diyor. Aklını “DARBE” YLE bozmuş. Tek savunma ve suçlama aracı darbe…
Ortağı, yandaşı Gülen cemaati ile sırt sırta verip, “Darbe yapacaklar” masalıyla önce orduyu, Cumhuriyeti ve Cumhuriyet kurumlarını paramparça ettiler, sonra tüm Türkiye’yi Ortaçağ karanlığına gömdüler…
Her yerde çete ve çete başı aradılar. 700 bin kişilik koca bir ordunun Genelkurmay Başkanını bile “terör örgütü kurmak ve yönetmek”le suçladılar…
Türk ordusuna “Kumpas kurulduğunu” bizzat Başbakanın baş danışmanı Yalçın Akdoğan itiraf etti…
Başbakan, çete silahının namlusunu şimdi de “Ne istediler de vermedik” dediği Gülen Cemaatine çevirdi. Onu “Devlet içine yerleşmiş bir çete” olarak tanımladı… Sanki olup bitenden haberi yokmuş gibi… Sanki onları o mevkilere, o makamlara kendisi getirmemiş gibi… Sanki tüm karşı devrimleri birlikte yapmamışlar gibi…
Bir taraftan da yolsuzlukları ortaya çıkarmak isteyen savcılar, emniyet müdürleri baskı altına alınıyor ya da işlevsiz konuma düşürülüyor… Bir zamanlar “kahraman” ilan ettikleri, “destanlar yarattıklarını” söyledikleri polis teşkilatı şimdi hedef tahtasında. Dillerine geleni söylüyorlar…
Atış serbest…
Amaç, soruşturmayı rayından çıkarmak, kanıtları karartarak, geçersiz duruma düşürmek, olayı kapatmak…
Dünyanın neresinde görülmüştür, yürütmenin kolları, bacakları, tüm gövdesiyle yargının, emniyetin içine girdiği, ona yön verdiği… Böyle açıktan, göstere göstere soruşturmalara müdahale ettiği…
Kendi adamları, AKP Ankara Milletvekili Haluk Özdalga da bu uygulamaya isyan etti. Şunları söyledi:
“Yürütmenin bu kadar geniş müdahalesine imkân sağlanması, yargı bağımsızlığının ağır bir şekilde zedelenmesi anlamına geliyor. Bu değişiklik endişe verici, çünkü demokratik toplum açısından daha iyiye değil, daha kötüye gidişi ifade ediyor.”
İnsan hakları, demokrasi ve özgürlük savunucusu liboşlar, AKP milletvekilleri bile bu faşist uygulamalara karşı çıkarken siz niye tek sözcük söylemiyorsunuz? Nerelerdesiniz? Hangi deliğe saklandınız?
Bakın, hükümet, gazetecilerin emniyet binasına girişini ve polis müdürlerinin üstlerine bilgi vermeden soruşturma yapmasını da yasakladı ve sizden bu konuda hiçbir itiraz sesi duymadık…
Yaşıyor musunuz, sağ mısınız? Hani siz liberaldiniz? Özgürlükten yana idiniz…
Üstelik “Din Savaşları” da bütün şiddetiyle devam ediyor. Fethullah Gülen, Recep Tayyip’e saldırırken, Allah’ın kendilerinin arkasında olduğunu, kendilerini desteklediğini ileri sürüyor; Recep Tayyip, Fethullah Gülen’e saldırırken “Bizim Allah’ımız var…” diyor.
Cemaat ile AKP’nin birlikte yürüttüğü “Beddualı Savaş”ta halkı “Allah”la aldatmaları” İlahiyatçı yazar Şevkat Tuksal’ı bile çileden çıkardı. Bakın ne diyor:
“Her iki tarafın da Allah’ı kendi saflarındaymış gibi göstermeye çalıştıkları, iktidar mücadelelerinde Allah’ın adını istismar ettikleri, insanları dinden / imandan ve dindarlardan soğuttukları için, üzgün ve kızgınım.
Bir Müslüman olarak iki tarafa da “ALLAH’IN YAKASINDAN DÜŞÜN, kozunuzu kendi üzerinizden paylaşın! O birbirinizi tehdit ettiğiniz ‘Gayretullah’ zaten tecelli etmiş durumda, inanmıyorsanız hal-i perişanınıza bir bakın!…” diyorum.
Ortaya çıkarılan bu yolsuzluklar, buzdağının görünen kısmı. Dipte daha neler var, neler… Sıra onlara da gelecek mutlaka… Önemli olan bundan sonra kurulacak olan iktidarın niteliğidir.
Bizim bu konuda söyleyeceğimiz bir tek söz vardır: Türkiye’nin tüm sorunları ancak milli, antiemperyalist, antifaşist, tam bağımsızlık yanlısı bir hükümetle çözümlenebilir.
.
Bunu da kimse aklından çıkarmasın…
İlk Kurşun