Atalarımızın sözü der ki: Ecele çare bulunmaz. Geliyor, gelmekte olan...
Ecel kapıda
Işık KANSUNereye varacaklar böyle? Saray, çevresi ve yandaşları dışında herkesi içeri mi atacak?
Ülke koskoca bir cezaevine döndü:
Konuşmayacaksın, yazmayacaksın, itiraz etmeyeceksin, eleştirmeyeceksin, olup biteni görmeyeceksin, halkın iniltisini duymayacaksın, haksızlığa isyan etmeyeceksin, zorbalıklara karşı durmayacaksın, toplanmayacaksın, eylemlerle sesini yükseltmeyeceksin, sosyal medyayı kullanmayacaksın, anayasaya-hukuka-evrensel kurallara uymayan soruşturmaları yargılamayacaksın.
Saray iktidarına dışarıdan bağışlanacak meşruiyet uğruna ülkenin tüm kaynak ve değerleri haraç mezat satılacak, yatıp uyuyacaksın. Ormanları, zeytinlikleri sökecekler, yakıp yok edecekler, sırtını döneceksin. Softalar çocukları taciz edecek, magandalar kadınları dövecek, katlanacaksın.
Sanatçı mısın? Gir içeri. Mini etek mi giydin? Gir içeri. Şarkı mı söyledin? Gir içeri. Karikatür mü çizdin? Gir içeri. Şaka mı yaptın? Gir içeri. Saray iktidarında dönen dolapları mı açıkladın? Gir içeri. Adalet mi aradın? Gir içeri. Muhalif belediye başkanı mısın? Gir içeri. Saray’a karşı aday mısın? Gir içeri. Sorgulayan gazeteci misin? Gir içeri. Etkin eylemci misin? Gir içeri.
İçinde yaşadığımız ortam, iktidarın ömrünü artık tamamladığının göstergesi. Yargıyı, güvenlik araçlarını kullanarak toplumu baskılayarak beklendik sonunu geciktirme çabasında. O yüzden de ecel terleri dökmektedir.
Atalarımızın sözü der ki: Ecele çare bulunmaz.
Geliyor, gelmekte olan...
BARIŞ ÖNDERLERİ!
Devlet Bahçeli’nin istediği oldu: İmralı’daki, henüz TBMM’ye gelip konuşmadı ama taraftarları onu “Biji Apo” sloganlarıyla Meclis çatısına adıyla, sanıyla soktular.
İleri sürdükleri sav ne? “Başbuğ” ve “kurucu önder” dedikleri, Türkiye’ye barış getirecekmiş.
Acaba öyle mi?
İmralı’daki yine büyük büyük sözler söylemeye, Türkiye’ye akıl vermeye devam ediyor:
Ona göre, uygarlığın üç yüzyıl yıkıcı çatışmalardan ve dünya savaşlarındaki korkunç kayıplardan sonra geliştirdiği önemli çözüm modellerinden biri müzakereci demokrasiymiş. Bunun özünü oluşturan yöntem ve mekanizmalar, Türkiye’nin içeride ve dışarıda yaşadığı pek çok sorunun çözümü için esas alınmalıymış.
Sözünü ettiği yıkıcı çatışma ve korkunç kayıplarda hiç payı yokmuş gibi, kalkmış, müzakereci demokrasiden söz ediyor. Oluşturduğu terör örgütünün kuruluşundan bu yana 40 binden fazla insanın ölümüne yol açmasını hangi yöntem ve mekanizmaya sığdıracağız? Orası belli değil.
MHP’ye gelecek olursak...
CHP lideri Özgür Özel’in deyimiyle “Ankara’nın ortasında vurulan MHP’li, vurup da yargılananlar MHP’li. Azmettirenler MHP’li. Serbest bırakıldıktan hemen sonra susturulan MHP’li. Susturanlar MHP’li.”
MHP iktidarda, MHP’li, MHP’liyi gündüz gözüyle, sokak ortasında maske takıp uzun namlulu silahla öldürüyor.
Biri, Türkiye’yi dünya sömürgenlerinin çıkarları uğruna kana buladı; diğeri, Al Capone’un Şikago’suna çevirdi.
Ve bu iki taraf, Türkiye’ye barış getireceğini söylüyor. İnansak mı?