Erdoğan'ın Suriye çığırtkanlığının içyüzü



ERDOĞAN’IN SURİYE ÇIĞIRTKANLIĞININ 
ALTINDA YATAN SIRLAR…


'Erdal SARIZEYBEK '

. Bu ne öfke, Erdoğan elinden gelse Suriye’yi bir kaşık suda boğacak, neden? Bu soruya doğru cevabı ancak 4.000 yıllık Yahudi tarihi, bin yıllık Haçlı seferleri ve BOP-BİP gibi plan ve projeleri yan yana getirdiğimizde bulabiliriz. 

Anlatalım…

İsrail için, Arap ülkelerini istikrarsızlığa itebilmek için Arap olmayan ya da Müslüman olmayan azınlıklarla ilişki kurmak hep hedefi olmuştur. Lübnan nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturan Hıristiyan Maruniler, bu özelliklerin her ikisine sahip bir topluluk olarak Yahudi devlet için doğal bir müttefik konumundadır. Bu uygunluğun bir kanıtı olarak, Marunilerle ittifak yapma düşüncesinin, henüz İsrail kurulmadan önce, 1920’lerde Siyonist kaynaklarda belirtilmiş olması gösterilebilir. Sağ kanat Siyonizm’in öncüsü Vladimir Jabotinsky, o yıllarda Siyonizm’le ittifak içinde olan Hıristiyan bir Lübnan kurulması düşünmektedir. Sol kanat Siyonizm’in lideri olan David Ben Gurion’un 24 Mayıs 1924 tarihli günlüğünde, Lübnan’da güney sınırı Litani Irmağı olan bir Hıristiyan devletinden söz edilmektedir. Gurion’un 11 Haziran 1948 tarihli günlüğünde ise, Lübnan’da bir Hıristiyan isyanı çıkarmanın İsrail’in savaş hedeflerine dahil olduğu yazılmıştır.

Lübnan
İsrail’in yakın komşusu Lübnan, 1950’lerden sonra yoğun olarak İsrail müdahalesine maruz kalmıştır. Sonuçta bir parçalanma süreci yaşamış ve İsrail tarafından her an işgal edilmeye elverişli bir konuma getirilmiştir. İsrail, Lübnan üzerindeki hedeflerine ulaşmak amacıyla, Orta Doğu ülkeleri için uyguladığı klasik ‘böl-yönet’ metodunu kullanmış ve Lübnan’da yaşayan toplumun Ortodokslar, Katolikler, Maruniler, Şiiler, Sünniler, Dürziler gibi farklı etnik ve dini kimliklerden oluşması da bu plan için son derece uygun bir zemin hazırlamıştır1.

İsrail’in bu yeni stratejisi, etnik ve dinsel temelde ayrıştırma ve parçalama esasına dayanmaktadır. Suriye de İsrail’in hedefindedir. Lübnan’ın beş parçaya, Suriye’nin de beşten az olmamak üzere parçacıklara ayrılması tasarlanmıştır. Planda yer alan hususlar bu tespitlerimizi tartışmasız bir şekilde kanıtlamaktadır2:
“…Batı cephesi yüzeyde daha problematik gözükse de aslında manşet olan olayların çoğunun son zamanlarda meydana geldiği Doğu cephesinden daha az karmaşıktır. Lübnan’ın beş bölgeye bölünmesi Mısır, Suriye ve Irak da dahil olmak üzere tüm Arap dünyası için bir başlangıçtır ve aslında Arap yarımadası şimdiden bu yolda ilerlemektedir. Suriye ve daha sonra Irak’ın feshi ve Lübnan’da olduğu gibi etnik ve dini bölgelere ayrılması İsrail’in uzun vadede Doğu cephesindeki bir numaralı hedefidir ve bunun için kısa vadede bu devletlerin askeri gücünün feshi ana hedeftir. Suriye etnik ve dini yapısına istinaden tıpkı bugün Lübnan’da olduğu gibi birkaç eyalete bölünecek ve kıyıda Şii-Alevi bir eyalet, Halep bölgesinde Sünni bir eyalet, Şam’da Kuzey komşusuna düşman olan bir diğer Sünni eyalet olacak ve Dürziler de belki bize ait olan Golan’da, mutlaka Havran’da Kuzey Ürdün’de başka eyaletler kuracaklardır. Bu gelişmeler uzun vadede barış ve güvenlik için garantör olacaktır ve bu hedef bugün bile erişebileceğimiz bir noktadadır.”

NEDEN? NEDEN SURİYE, diye sorduğunuzda karşımıza üç ana neden çıkmaktadır; birincisi, bölge ülkelerini parçalayıp bu parçalardan İsrail’e müttefik devletler çıkartmak, İran’ı etkisiz hale getirmek ve böylece İsrail’in güvenliğini sağlamak, ikincisi Müslüman ülkeleri zayıflatıp enerji kaynaklarına el koymak, üçüncüsü de Ortadoğu’da çok müttefikli İsrail ile bir yanda Karadeniz’e, öte yanda Hazar açılıp Çin ve Rusya’ya karşı üçüncü bir blok kurmak. Bu aynı zamanda Anadolu’daki Türk varlığını etkisiz kılarak Haçlı Seferlerini tamamlamış olmak demektir. Bu aynı zamanda Tevrat’ta geçen Nil’den Fırat’a vaat edilmiş toprakların yönetimini İsrail’e vermek demektir.
Suriye

Peki böyle bir savaşı başlatmak ve sürdürmek için ABD-AB-İsrail kamuoyu desteğini nasıl sağlayacaktır? Din kutsallarını kullanarak, evet, Tevrat’ta ve İncil’de geçen peygamber kehanetlerine sırtlarını dayayarak kamuoyu desteği almaya çalışacaklardır.

Peki bu kehanetler nedir, diye soracak olursanız, Yahudi kutsallarının kutsal kitaplarına yazılmış ve Ortadoğu’yu ilgilendiren üç önemli kehanet vardır; biri Mısır, diğeri Babil/Irak ve üçüncüsü de Şam ile ilgili kehanetlerdir. İsraioğullarının üçüncü büyük öfkesi Şam üzerinedir yani Suriye. Kehanete göre Şam’ın Babil ve Mısır’dan öte kalır yanı olmayacaktır; yıkılacaktır, onuru kırılacaktır, çok insan öldürülecektir, nerdeyse taş üstünde taş kalmayacaktır. Bunu biz değil, Büyük Yahudi Peygamberi Yeşaya söylemektedir:
“…Şam’la ilgili bildiri: İşte Şam kent olmaktan çıkacak, Enkaz yığınına dönecek. Aroer kentleri terk edilecek, hayvan sürüleri orada yatacak, onları ürküten olmayacak. Efrayim’de surlu kent kalmayacak, Şam’ın egemenliği yok olacak. Sağ kalan Aramlılar’ın onuru İsrail’in onuru gibi kırılacak… Eyvah, çok sayıda ulus kükrüyor, azgın deniz gibi gürlüyorlar. Halklar güçlü sular gibi çağlıyor. Halklar kabaran sular gibi çağlayabilir, Ama Tanrı onları azarlayınca uzaklara kaçacaklar. Rüzgarın önünde dağdaki saman ufağı gibi, Kasırganın önünde diken yumağı gibi savrulacaklar. Akşam dehşet saçıyorlardı, sabah olmadan yok olup gittiler. Bizi yağmalayanların, bizi soyanların sonu budur(Tanah/Yeşaya 17).

Ortadoğu’da gelişen olayların altında asıl olarak bu üç ülke vardır; Mısır, Irak ve Suriye. Peygamber Yeşaya’nın özellikle bu üç ülke hakkında kehanetlere bulunmuş olması da İsrail’in, kendi ve dünya kamuoyu açısından, bu savaşlara bir kutsallık görünümü vermesini kolaylaştırmaktadır. Ürdün, Lübnan gibi ülkeler ana planının ayrıntılarıdır. Türkiye ise AKP siyaseti eliyle İsrail kutsallarına destek veren bir figüran konumuna getirilmiştir. Özellikle Irak, ister BOP( Büyük Ortadoğu Projesi), ister BİP(Büyük İsrail Projesi) olsun, her iki planın ana stratejik noktasıdır. Irak’taki dağılma, tıpkı bir Tsunami gibi bölge ülkelerine yayılacak ve karşısına çıkan her şeyi ezip geçecektir. ABD’li uzman Ralph Peter’s’in bu konudaki analizleri İsrail ve ABD stratejilerindeki bu sırrı açığa çıkartmaktadır(BOP Planı):
“…Balkanlar ve Himalayalar arasındaki adaletsizliği ile ünlü topraklardaki en göz alıcı haksızlık bağımsız bir Kürt devletinin yokluğudur. Orta Doğu’da bitişik bölgelerde yaşayan 27 ile 36 milyon arasında Kürt vardır (bu rakamlar muğlâktır zira hiç bir devlet dürüst bir nüfus sayımı yapılmasına müsaade etmemiştir). Günümüz Irak nüfusundan daha büyük olan bu grup, düşük nüfus tahminini bile göz önünde bulundurduğumuzda Kürtleri dünyanın kendine ait bir devleti olmayan en büyük etnik grubu yapmaktadır. Daha kötüsü, Kürtler, Ksenofon’un zamanından beri yaşadıkları tepe ve dağların bulunduğu bölgeyi kontrol eden her devlet tarafından ezilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri ve koalisyon ortakları Bağdat’ın düşmesinden sonra bu haksızlığı düzeltmek için ellerine geçen muhteşem fırsatı görememişlerdir. Uyumsuz parçaların birbirlerine Frankenştayn canavarını andıran şekillerde dikilmesinden oluşan bir devlet olan Irak, o anda üç küçük devlete bölünmeliydi. Korkaklık ve vizyon eksikliğinden bunu başaramadık ve Iraklı Kürtleri yeni Irak hükümetini desteklemeleri konusunda zorladık…”


İsrailoğullarının Irak/Babil’e de öfkesi büyüktür, bu öfke de Yahudi tarihinde yer alan Babil işgali ve sürgününden kaynaklandığı açıktır. O süreçte Kudüs işgal edilmiş, Yahuda Krallığı yıkılmış, Süleyman Mabedi/ Tanrı’nın Konutu yok edilmiş ve en on bin Yahudi asilzadesi ile sekiz bin kişi Babil’e sürgün edilmiştir(Tanah/ 2 Krallar, Bölüm 24: 14-16). Anlaşılan o ki İsrailoğulları’nın tarihin bu sayfasına duyduğu öfke, Büyük Yahudi Peygamberi Peygamber Yeşaya’nın kehanetlerine de yansımıştır:
“…Amots oğlu Yeşaya’nın Babil’le ilgili bildirisi: Çıplak dağın tepesine sancak dikin! Dağlardaki kalabalığın gürültüsünü dinleyin!.. Tanrı bir orduyu savaşa hazırlıyor. Öfkesinin araçlarıyla uzak bir ülkeden, dünyanın öbür ucundan bütün ülkeyi yerle bir etmek üzere geliyor. Feryat edin! Tanrı diyor ki, Kötülüğünden ötürü dünyayı, suçlarından ötürü kötüleri cezalandıracağım. Kibirlilerin küstahlığını sona erdirecek, Zalimlerin gururunu kıracağım. İnsanı saf altından, ofir altınından daha ender kılacağım. Gazaba geldiğim, öfkemin alevlendiği gün gökleri titreteceğim, yer yerinden oynayacak. Herkes kovalanan ceylan gibi, çobansız koyunlar gibi halkına dönecek, ülkesine kaçacak. Yakalananın bedeni delik deşik edilecek, ele geçen kılıçtan geçirilecek. Yavruları gözleri önünde parçalanacak, Evleri yağmalanacak, Kadınlarının ırzına geçilecek… Gümüşe değer vermeyen, altını sevmeyen Medler’i onlara karşı harekete geçireceğim. Oklarıyla gençleri parçalayacak, bebeklere acımayacak, çocukları esirgemeyecekler(Tanah/Yeşaya 13:1-16).”

Kehanette geçen ‘Tanrı bir orduyu savaşa hazırlıyor. Öfkesinin araçlarıyla uzak bir ülkeden, dünyanın öbür ucundan bütün ülkeyi yerle bir etmek üzere geliyor’, ifadesi de adeta okyanus ötesinden gelen ABD’nin nasıl Irak/Babil’i nasıl parça parça etmiş olduğunu düşündürmektedir. Hele ki ‘Yakalananın bedeni delik deşik edilecek, ele geçen kılıçtan geçirilecek. Yavruları gözleri önünde parçalanacak, Evleri yağmalanacak, Kadınlarının ırzına geçilecek’ ifadesiyle ABD’li askerlerin Iraklıları, sanki atari oyunu oynar gibi, üstün harp ve silah araçlarıyla nasıl vurması, çocukların öldürlmesi ve de kadınların ırzına geçilmesi olayları yan yana getirildiğinde, nasıl bir kurgu ile karşı kaldığımız apaçık görülmektedir: ABD İsrailoğulları’nın kutsallarını oynamaktadır. İsrailoğullarının Babil’e öfkesinin nedeni anlamak kolaydır, çünkü Babil Süleyman Mabedi’ni ilk yıkan güçtür. Yıkmakla kalmamış Kudüs’ü el geçirmiş ve Yahudileri Babil’e sürgüne göndermiştir. İlk sürgündür bu Yahudiler için.

Yakın tarihimizin son elli yılına bakıldığında, ya bu kehanetlerin doğru olduğu ya da küresel bir gücün bu kehanetleri dikkate alarak Orta Doğu’da savaş planları yaptığı ve uyguladığı düşünülebilir. Çünkü kehanette geçen, ‘Gümüşe değer vermeyen, altını sevmeyen Medler’i onlara karşı harekete geçireceğim. Oklarıyla gençleri parçalayacak, bebeklere acımayacak, çocukları esirgemeyecekler’ ifadesine baktığımızda, 1980-90 arası süren Irak-İran savaşı bu çerçevede masaya yatırılabilir. Irak; Asur-Babil’in devamı, İran; Med-Pers’in devamıdır. ABD ve İsrail, kimi Irak’ı kimi İran’ı destekleyerek, İran-Irak savaşını başlatmıştır. On yıl süren bu savaş sonuçsuz kalmış ancak her iki ülke de kaynaklarını tüketmiştir, hem insan hem ekonomi açısından. Büyük Peygamber Yeşaya’nın Babil için kehaneti bugün yaşadıklarımızla yan yana getirildiğinde, ‘ya kehanet doğru ya da ABD kutsalı oynuyor’ demek geliyor insanın içinden:
“Ben Tanrı, Sodom ve Gomora’yı nasıl yerle bir ettimse, Kildaniler’in yüce gururu, Krallıkların en güzeli olan Babil’i de yerle bir edeceğim. Orada bir daha kimse yaşamayacak, kuşaklar boyu kimse oturmayacak, Bedeviler çadır kurmayacak, çobanlar sürülerini dinlendirmeyecek. Evler çakallarla dolacak, baykuşlar yuva yapacak, tekeler oynaşacak orada. Kalelerinde sırtlanlar, Görkemli saraylarında çakallar uluyacak. Babil’in sonu yaklaştı, günleri uzatılmayacak. Babil’i baykuş yuvasına, bataklığa çevirecek, yıkım süpürgesiyle süpüreceğim(Tanah/Yeşaya 13:19-22)”
Kendinden başka kimseyi sevmediği ve insan yerine koymadığı düşünülen bu ABD’yi, elde etmeye ve korumaya çalıştığı ulusal çıkarları öyle bir noktaya taşımıştır ki, nerdeyse ‘Kürt ve Kürdistan’ için bir aşık, bir insan hakları savunucusu kesilmiştir. Türkiye’deki Kürt kökenli kardeşlerimiz Guantanemo’yu unutmamalı, orada ve ona benzer başka yerlerde kimlerin, ne işkenceler altında öldürülmüş olduğunu da araştırmalıdır. Hele ki Irak’ın demokrasi vaadiyle başına gelenler herkes için ibret olmalıdır; Irak’ı işgal eden ABD, son on yılda 1,5 milyona yakın insanın ölümüne, üç milyona yakın insanın da göç ederek sefalete düşmesine yol açmıştır. Ve bugün Irak, ABD ve İsrail menşeli oyunlarla iç savaşın tam ortasındadır.

İsrailoğulları’nın Kürdistanı.
ABD’nin ortaya attığı bu yeni ‘Kürt Kartı’nda, BOP haritasında görülen Büyük Kürdistan projesinin de ötesinde, İran’dan gelip Irak ve Türkiye üzerinden genişleyen ve Suriye ile birleşerek Akdeniz kıyılarına ulaşmayı hedefleyen bir ‘Büyük Yahudi Kürdistan’ hayali de yer almaktadır. BOP Planı açıktır:

“…Diyarbakır’dan Tebriz’e kadar uzanan bağımsız bir Kürdistan, Bulgaristan ve Japonya arasında en Batı yanlısı devlet olacaktır. Bölgede yapılacak adil bir düzenleme Irak’taki üç Sünni ağırlıklı bölgeyi budanmış bir devlet haline getirecektir ve bu bölgeler zaman içerisinde Akdeniz’e yönelmiş bir Büyük Lübnan’a, kıyılarını kaybetmiş olan Suriye ile birleşmeye karar verebilir ki bu durumda Fenike yeniden doğmuş olur. Eski Irak’ın Şii güneyi, Basra Körfezinin çoğunu çevreleyecek bir Arap Şii Devletinin temelini oluşturur. Ürdün mevcut bölgesini koruyacak ve güneye doğru Suudi’lerden alacağı bir bölge ile genişleyecektir. Doğal olmayan Suudi devleti Pakistan kadar büyük bir parçalanma görecektir…”


İsrail’in stratejisinde Suriye için, ‘Sünni Kürt, Şii Arap, Sünni Arap, Hıristiyan ve Müslüman devletçikler gibi’ bir ayrışma ve parçalanma öngörülmüştü. ABD’li uzman Ralph Peter’s’in hazırlamış olduğu BOP’un stratejisi de aynı temelde hareket etmekte ve Irak’ın ‘Sünni Kürt, Sünni Arap ve Şii Arap’ gibi etnik-dinsel temelde üç ayrılmasını düşünmektedir. Merkez olarak Bağdat, Basra ve Musul ön plana çıkmaktadır. Ancak Barzani’nin petrol sevgisi dikkate alınarak bu merkezlere Kerkük de ilave olunabilecektir. Bu noktada İsrailoğulları tıpkı ABD gibi ya da ABD tıpkı İsrailoğulları gibi düşünmektedir diyebiliriz. Çünkü İsrail de Irak’ın üç parçalanmasının iyi bir hal tarzı olduğunu ileri sürmektedir(BOP Planı):
…Bir taraftan petrol zengini olan ancak diğer taraftan parçalanmış bir ülke olan Irak’ın İsrail’in hedeflerine aday olması garantidir. Bizim için Irak’ın feshi, Suriye’nin feshinden bile daha önemlidir. Irak Suriye’den daha güçlüdür. Kısa vadede İsrail’in en büyük tehdidi Irak’ın gücüdür. Bir Irak-İran savaşı Irak’ı parçalayacak ve bize karşı geniş bir cephede çatışma organize etmesine imkân vermeden çökmesine sebep olacaktır. Araplar arasındaki her türlü çatışma kısa vadede bize yardımcı olur ve Suriye ve Lübnan’da olduğu gibi önemli bir hedef olan Irak’ın parçalanması için yolu kısaltır. Osmanlı döneminde Suriye’de olduğu gibi Irak’ta da etnik/dini bazda bölgelere bölünme mümkündür. Üç büyük şehir etrafında üç (veya daha fazla) eyalet var olacaktır: Basra, Bağdat ve Musul ve güneydeki Şii bölgeler Sünni ve Kürt kuzeyden ayrılacaktır. Mevcut İran-Irak çatışmasının kutuplaşmayı derinleştirmesi olasıdır…”

ABD’nin Ortadoğu planları, İsrail’in yayılma planları ve AB’nin Sevr ve Haçlı planlarını yan yana getirildiğinde “Türkiye’nin ele geçirilmiş ve mevcut güçleri de bu ülkelerin emrine verilerek uydulaştırılmış” gibi ele alındığı, AKP siyasetinin de bu teslimiyeti doğrular bir siyaseti hem içeride hem de dışarıda izlediği açıktır. AKP siyasetinin aldığı karar ve yaptığı uygulamalarla doğrudan İsrail’e hizmet ettiği ve Tanah/ Tevrat’ta geçen kehanetlerin gerçekleşmesi için çaba harcadığı apaçık görülmektedir. Çünkü kehanetler Mısr’dan Bağdat’a uzanan coğrafyanın İsrail merkezli bir güç tarafından yönetileceğini ileri sürmektedir. Bakınız kehanetin içeriğine:
“… O gün Mısırlılar kadın gibi olacaklar; Tanrı’nın kendilerine karşı kalkan elinin önünde titreyip dehşete kapılacaklar. Yahuda Mısır’ı dehşete düşürecek. Yahuda dendi mi, Tanrı’nın Mısır’a karşı tasarladıklarını anımsayan herkes dehşete kapılacak. O gün Mısır’da Kenan dilini konuşan beş kent olacak. Bu kentler Tanrı’ya bağlılık andı içecekler; içlerinden biri ‘Yıkım Kenti’ diye adlandırılacak. O gün Mısır’ın ortasında Tanrı için bir sunak, sınırında da bir sütun dikilecek. Mısır’da bir belirti ve tanık olacak bu. Halk kendine baskı yapanlardan ötürü yakarınca, Tanrı onları savunacak bir kurtarıcı gönderip özgür kılacak. Tanrı kendini Mısırlılar’a tanıtacak, onlar da o gün Tanrı’yı tanıyacak, kurbanlarla, sunularla O’na tapınacaklar, adak adayacak ve adaklarını yerine getirecekler. O gün Mısır’la Asur arasında bir yol olacak. Asurlu Mısır’a, Mısırlı Asur’a gidip gelecek. Mısırlılar’la Asurlular birlikte tapınacaklar. O gün Mısır ve Asur’un yanı sıra İsrail üçüncü ülke olacak. Dünya bu üçü sayesinde kutsanacak. Tanrı, ‘Halkım Mısır, ellerimin işi Asur ve mirasım İsrail kutsansın’ diyerek dünyayı kutsayacak(Tanah/Yeşeya 19:16-25).”

Bu çerçeveden bakıldığında Ortadoğu’da gelişen olayların analizi kolaylaşmaktadır; Irak feshedilmiş ve yönetim ABD-İsrail’in eline geçmiştir, bu süreç sağlam temellere oturtulacak şekilde sürecektir. Mısır feshedilmiş ve yönetimi İsrail- ABD’in eline geçmiş olup bu süreç ağırlaşarak sürecektir. İran’ın devre dışı bırakılması için Suriye’deki iç savaş büyütülecek, Esad rejimi düşünceye kadar devam ettirilecek ve yerine tıpkı Mısır ve Irak’ta olduğu gibi işbirlikçi yönetimler başa getirilecektir. Bu gerçekleştikten sonra ağırlık İran’a verilecek ve her ne pahasına olursa olsu, İran’ın nükleer kabiliyeti yok edilecektir. Parçalanan Mısır, Irak ve Suriye’den İsrail’e müttefik Arap olmayan ya da Hıristiyan unsurlardan devletler kurulacak ve İsrail Kahire’den Bağdat’a bölgesel yönetim gücü haline getirilecektir. Bu tabloya İsrail yönetiminde bir özerk ya da değil, Kürdistan eklediğinizde İsrail Karadeniz’e açılmak imkanı bulacak, bu imkanını Afganistan üzerinden Hazar’a ve oradan da Karadeniz’e doğru ilerleyen ABD ile birleştirmek fırsatını yakalayacaktır.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a verilen ve kutsanmış, seçilmiş ve korunmuş kişi anlamına gelen Yahudi Üstün Cesaret Ödülü ile Başbakan konutunun baş kösesindeki Yedi Kollu Şamdan’ı bu resme eklediğinizde, AKP siyasetinin nasıl bir misyon üstlenmiş olduğunu kavramak kolaylaşmaktadır.
Bu oyunu bozacak tek güç Türkiye’dir. Yeter ki Türkiye bu gücünü kullanabilsin!


Kaynak: Nil’den Fırat’a Devlet Oyunları.



İlk Kurşun

➽ Paylaş: