'Eğer sıkıyorsa idam cezasını getirir..'
Tayyip’in “idam” atraksiyonu

Türkiye’de sadece Tayyip var! Anasından çok büyük adam olarak, refah içerisinde doğmuş!
Şimdi bu büyüklüğünü ve refahını siyaset alanında sürdürüyor, Türkiye’yi tek adam olarak yönetiyor.
Öylesine büyük ve muhteşem ki, bakanlardan “Bakanım” , valilerden “Valim” diye söz ediyor.
Bu şahıs ülke gündemini değiştirmek için sürekli çaba harcıyor. Başkaları tarafından yazılan konuşma metinlerini önündeki cam aygıttan okuyor, esip gürlüyor, sinir bozucu bir biçimde konuşuyor.
Gündeme son olarak getirdiği konu “İdam…”
Hangi akla hizmet ettiği bilinmez, idam cezasının artık gerekli olduğunu savunuyor.
Oysa idam cezasını 2004 yılında yasalardan kaldıran kendisiydi.
İdam cezası yeniden getirilmeli mi? Buna evet diyebilirsiniz, ya da karşı çıkabilirsiniz. Tartışmaya açık bir konudur.
Ama Tayyip bu konuyu gündemi değiştirmek için piyasaya sürüyorsa asla ciddiye alınmaz. Bilinir ki, arkasında siyasi bir oyun vardır.
Bu şahsın neyine nasıl güveneceksiniz!
Bundan bir süre önce partili ekibiyle birlikte Kayseri’ye gidip miting düzenlemişti. İşin ilginç yanı, o sırada TBMM Başkanı olan ve tarafsız olması gereken Bülent Arınç da mitinge katılanlar arasındaydı.
O mitingde idam konusuna da değinen Tayyip aynen şöyle haykırıyordu:
“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (Abdullah Öcalan’la ilgili) kararını beyefendilerin iktidarı uyguladı. Şimdi diyorlar ki idam edin. İdam kalkmış, anayasa değişiklikleri yapılmış. Türkiye bir hukuk devleti. Totaliter, otoriter bir rejim değil. Madem ki yapabiliyordun (idam edebiliyordun) sen niye yapmadın, niye geciktirdin?
Şimdi bizden, bir hukuk devletinin başbakanından hukuksuzluk isteyemezsiniz.
Çünkü biz artık hukuk içinde hareket etmeye mecburuz ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası var.”
Evet, partisinin Kayseri mitinginde bunları söyleyen şahıs, şimdi kalkmış “İdam getirilmelidir” diyor.
Biz bunun hangi sözlerine, ne zaman neyi söylediğine nasıl inanacağız?
Devlet yaşamında böyle bir ciddiyetsizlik olur mu?
Ciddiyetsizlik ve tutarsızlık kendisinin paçalarından akıyor. Madem idam cezasının getirilmesini istiyor, bunu yapması gayet basittir!
Hükümet elinde. Meclis’te otomatik oy makinesi olarak görev yapan AKP milletvekilleri onun emrinde ve hizmetinde.
Hatta daha ileri gideyim, MHP ’nin de böyle bir tasarıya kabul oyu vereceği biliniyor.
O halde getir tasarıyı, beş dakkada Beşiktaş yöntemiyle Meclis’ten geçir, Çankaya’daki şahıs acele onaylasın ve olsun bitsin!
İdam yeniden gelsin ve sıkıysa birilerini idam et!
Hayır, bunu yapamıyor. Sadece kafa bulandırıyor. Yapması mümkün olmayan şeyleri piyasaya sürüp gündem değiştiriyor.
İş o boyuta vardı ki, Adalet Bakanı şunu söylemek zorunda kaldı:
“Gündemimizde böyle bir hazırlık yok, böyle bir çalışma yapmıyoruz.”
Egemen Bağış isimli AB ’den sorumlu bakan, Tayyip ’in gafını örtbas edebilmek için dil döküyor:
“Sayın Başbakanımız idam gereklidir sözünü Norveç’te 77 kişiyi öldüren katil için söylemiştir!.. İdam cezasının yararlı olduğuna inanmıyorum!..”
Birbirlerinden haberleri yok.
Her kafadan ayrı ses çıkıyor çünkü Tayyip ’in bu sözlerinden sonra AB ’den açıklama gelmişti:
“İdam cezası olan bir ülke AB’de asla yer alamaz.”
Mert adam, yüreği yeten, korkmayan, kıvırmayan adam, ağzından çıkan sözlerin sahibi olur. Bütün devlet gücü elinde.
Eğer sıkıyorsa idam cezasını getirir, her şeyi göze alarak yasalaştırır.
.
Ama bunun öyle bir niyeti yok ki!
Sadece düşünmeden laflar ediyor, dün miting meydanlarında “Bizden hukuksuzluk isteyemezsiniz” diye bağırırken, bugün “İdam olmalı” diyor ve üstelik Çin, Rusya,
ABD gibi ülkeleri örnek gösteriyor.
Bir kez daha vurguluyorum, idam olmalı veya olmamalı, tartışmaya açık bir konudur.
Ama bunların çelişkileri, dün ak dediğine bugün kara diyenler, Türkiye’nin kimler ve hangi kafalar tarafından nasıl yönetildiğinin ibret verici örneğidir.
Ali Rıza Bey’in evi!
AYNI şahıs önceki gün Meclis kürsüsüne çıktı, elindeki büyütülmüş fotoğrafları gösterip kendince “Atatürkçülük (!)” yaptı. Vallahi abartmıyorum, aynen böyle yaptı!..
Atatürk ‘ün babası Ali Rıza Bey’in Makedonya’nın bilmem ne köyünde güya iki evi varmış.
Bu evler artık yıkılmış, temeli bile kalmamış.
Şimdi Tayyip emir vermiş, bunlar yeniden yapılıyormuş!
Atatürk ‘le ilgili yüzlerce kitap ve yazı okumuş, araştırıp öğrenmiş bir vatandaşım. Bugüne kadar hiçbir yerde Ali Rıza Bey’in evleri ile ilgili hiçbir şey görmedim, duymadım, okumadım.
Bunu nereden çıkardılar? Hangi belgeye dayanarak bu masalı ortaya attılar? Bilinmez! Var mı ellerinde herhangi bir belge? Yok!
Belli ki bunlar Makedonya’nın bilmem ne köyünde hayali evler bulup “Bunları Ali Rıza Bey’le bağdaştırıp biraz Atatürkçülük (!) yapmış olalım” demişler.
Zaten Tayyip de Meclis kürsüsünden büyük boy fotoğrafları gösterirken şöyle diyordu:
“Bu, Atatürk istismarcılarına (sömürücülerine) ithaf olunur.”
Sonra kendi kafasınca gırgırını geçiyordu:
“Biz nutuk atanlardan olmadık. Nutuk hatmedenlerden de (Atatürk’ün Büyük Nutku’nu ezberleyenlerde de) değiliz. Yapılan çalışmalarda köyde Ali Rıza efendiye ait olduğu DÜŞÜNÜLEN iki ev tespit edildi. Biz hatıralara sahip çıkıyoruz…”
Dikkat ediniz, ellerinde bu konuda hiçbir belge yok. “Ait olduğu düşünülen” diyor ve kendince propaganda yapmaya kalkışıyor!..
Ve hatıralara sahip çıktığını söyleyen bu şahıs, 10 Kasım günü Anıtkabir’de Atatürk ‘ün huzurunda “Sap gibi durmamak için” kendisini Brunei Sultanı ’na bir günlüğüne davet ettirip yurtdışı gezisini bir gün uzatan aynı şahıs!
Ne ilginç, değil mi!
Düzey düşüklüğü artık komediye dönüşüyor.
Emin Çölaşan’ın notu: Gözümüz aydın, askeri okullarda din dersleri başlatılıyor. Fevkalade olumlu bir karardır! Hükümetin isteği doğrultusunda bu kararı alan Genelkurmay’ı kutluyor, daha nice başarılar diliyorum!
Artık gönlümüz rahat olsun.
Bundan sonra askeri okullardan dinsiz imansız, darbeci öğrenciler yetişmeyecek, subay ve astsubay olamayacak.
Peygamberin hayatı, Kuran-ı Kerim gibi derslerle hepsinin gözü açılacak, vatana millete hizmet artık bu yolla yapılacak!
Sözcü