“Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmalıyız”

CHP genel Başkanı Kılıçdaorğlu, Atatürk’ün Milli Mücadele zaferi sonrası TBMM’yi tebrik ettiğine dikkat çekerek, cumhuriyet ve demokrasinin ayrılmaz iki parça olduğunu söyledi...

Kılıçdaroğlu:
“Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmalıyız”
SivriSinekCaz

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet’ın kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün milletin egemenliğinden hiçbir zaman vazgeçmediğini belirterek, cumhuriyetin demokrasiyle taçlanması gerektiğinin altını çizdi...

Cumhuriyet gazetesine bir yazı yazan Kılıçdaorğlu şu ifadeleri kullandı:

“Bir Milli Mücadele’nin ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti, temellerini devrimler yoluyla sağlamlaştırmayı tercih etmiş bir siyasi kadronun eseridir; bu hiç şüphesiz doğru ve meşru bir tercihti. Uçurumun kenarından alınmış, türlü düşmanlıklar ve kanlı boğuşmalarla geçen yılların yorgunluğunu taşıyan bir ülkenin ihtiyacı olan ilaç, Atatürk’ün “Atatürk Devrimleri” olarak adlandırdığımız uygulamalarından başka bir şey değildi.

Üstelik gururla söylemeliyiz ki başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Atatürk’le yol yürüyen Cumhuriyetimizin neredeyse tüm kurucu kadroları, sahibi ve uygulayıcısı oldukları devrimler üzerinden kendilerine kalıcı bir iktidar yaratma yoluna yönelmedi. Yine Atatürk’ün sözleriyle aktaracak olursak, “Yalnız ve yalnız milletin kabul edilen Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin tüm faaliyetlerini, ‘istiklali tam ve bilakaydu şart hâkimiyeti milliye’ ana prensipleri ışığında yürütmesi” ve “Türkiye Cumhuriyeti’nin yegâne ve hakiki temsilcisinin yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin” olması temel anlayışından vazgeçilmedi.


Mustafa Kemal’in Nutuk’ta ayrıntılarıyla anlattığı “1924 yılı itibarıyla ordunun siyaset dışı tutulması kararına” istinaden Milli Mücadele’nin pek çok komutanının milletvekilliği ya da askerlikten istifa etmesinin sağlanmasıyla, sonuçları ne olursa olsun iki ayrı çok partili hayata geçiş denemeleri kurucu kadroların demokrasi anlayışının önemli örnekleridir. Ki demokrasi alanındaki gerilemenin hızlandığı, bu gerilemenin özellikle Avrupa’da kendisini faşizm olarak göstermeye başladığı bir dönemde Atatürk’ün iki kez çok partili hayatı zorlaması, milletin egemenlik hakkıyla doğrudan ilişkilidir.”

BİZ HAZIRIZ

“Atatürk’ün sağlığında göremediği çok partili siyasi hayata, en yakın çalışma arkadaşı, partimizin de ikinci Genel Başkanı, İkinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’nün öncülüğünde geçilmiş olması da kurucu kadroların Cumhuriyete ve “Halkçılık/ Demokrasi” ilkesine duyduğu bağlılığın somut göstergesidir. Malumunuz, Atatürk’e ve kendisine muhalif isimleri de kapsayan bir af sürecinin de mimarı olan İnönü, 1950 seçimlerinin Demokrat Parti’ye karşı kaybedilmesini “Bu bir yenilgi değil, benim en büyük zaferimdir” sözleriyle değerlendirmişti.”

MİLLETİN EGEMENLİĞİ

“Atatürk ve arkadaşlarının 1906’dan itibaren sahiplendiği “Milletin Egemenliği” anlayışının, 1950 seçimleriyle yeni bir aşamaya geçişine siyaset bilimci Maurice Duverger’in yorumu, “Engelsiz ve sıkıntısız bir şekilde çok partili sisteme geçildiği; Türkiye örneğinin, tek parti yönetiminin, bir gün gerçek bir demokrasinin kurulmasına imkân verebileceğini gösterdiği” şeklindedir.

Sorumuza dönecek olursak: “Peki, 100 yıl sonra Cumhuriyetimizi, demokrasiyle taçlandırma ihtiyacıyla neden karşı karşıyayız?” Aşılan onca engellere ve onca kazanıma rağmen... Bu noktada bizim, Cumhuriyetin demokrasiyle taçlandırılmasından kastımız, zaten özünde ve tarihinde var olan bir durumun yeniden inşasıdır.


Bizzat Mustafa Kemal Atatürk tarafından “Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları” olarak nitelendirilen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, kendisini TBMM’nin de üstünde konumlandırma yanlışlığı ve bu anlayışın yol açtığı darbelerin demokrasimize verdiği zarar, sivil olması ve kalması gereken siyasete de metastaz yaptı. “Milletin kayıtsız şartsız egemenliği” ilkesi üzerinden devşirilen meşruiyetin, kendi şahsi çıkarları doğrultusunda kullanıldığı; milletin egemenliğini TBMM’ye, TBMM’nin de varlığını milletin egemenliğine bağlı olarak sürdürdüğü tarihsel düzlemin alaşağı edildiği bir dönemden geçiyoruz. Oysa unutmamalıyız ki Milli Mücadele’yi başarıyla tamamlayıp Ankara’ya dönen ve 4 Ekim 1922’de TBMM kürsüsüne çıkan Atatürk, kendisini TBMM’nin emirlerini sadakatle yerine getirmiş bir asker olarak görüyordu; kutlamaları almak bir yana dursun, emsali görülmemiş zafer nedeniyle TBMM’yi tebrik ediyordu.

Şimdiyse ülkemizi parlamenter demokrasiden, belirttiğim üzere şahsi menfaatları sebebiyle “şimdilik” kopartmayı başarmış yeni bir saray iktidarıyla karşı karşıyayız. Saray iktidarına karşı, demokrasiyi savunan, sosyal devlet anlayışına dayalı bir üretimi, iktisadi bağımsızlığı ve mutlak adaleti öngören bizlerin görevi, yıllar önce demokrasimizin Cumhuriyet ile taçlandırılmasından alınan ilhamla hareket etmektir.”

ÖZELEŞTİRİDEN KORKMADAN
 

“Demokrasiye taç olan Cumhuriyetti, şimdi Cumhuriyete taç olma sırası demokrasidedir. Haliyle ülkemizi parlamenter demokrasiye ulaştıran dönem de dahil olmak üzere tüm demokrasi tarihimizi yeni bir bakışla ele almamız zorunluluktur. Aksi, parlamenter demokrasinin askeri darbeler ve askeri vesayetten medet uman siyasi ve bürokratik kadrolar eliyle bozulmuş haline dönüş olur ki bu kabul edilemez. Cumhuriyetimizin 100. yılına giderken, dogmalardan ve ön kabullerden arınmış, özeleştiriden korkmayan ve hatta toplumsal mutabakata dayalı yeni bir tarih okumasına imkân tanıyan bir dönemi başlatmalıyız. Biz hazırız!

Çünkü “Yaşasın Cumhuriyet, Yaşasın Halkçı Demokratik Cumhuriyet!” diyoruz.”
➽ Paylaş:

➽ Gözden Kaçırmayın... ➽ Bunları Okudunuz mu?..

“AKP karanlığının erişim yasağı ile engellediği SivriSinekCaz'a ücretsiz Opera VPN ile kolay ve sorunsuz erişebileceğinizi biliyormuydunuz?..”
Okurlara..
.com/img/a/